15 Haziran’da Renanya’da doğduğu şehirde, tekerlekli sandalyesinde, gözlerden ve gönüllerden uzak bir şekilde yaşıyordu. Tamamen unutulmuştu. Ertesi gün tüm dünya ajanslarının ilk haberi oldu. Aradan iki hafta geçince de, Strasbourg’da, AB Parlamentosu’nda düzenlenen cenaze töreninde, tüm Batılı devlet adamları anısı önünde eğildiler. Le Monde gazetesi ona ayırdığı başyazısında “ölüm bazen büyük adamların hakkını verir” diyordu. Merkel, Juncker, Macron, May, Clinton, Medvedev.. Hepsi oradaydılar.. Ve Helmuth Kohl’ü öve öve bitiremiyorlardı.

•••

Övüyorlardı; çünkü bu “büyük adam” Almanya’yı birleştirmiş, bunu yaparken de daha güçlü bir AB’nin temellerini atmıştı. Üstelik bunu kendine özgü metodlarla gerçekleştirmişti! 1989’da Berlin Duvar’ını yıkan göstericilerin istediği gibi, bir “Kurucu Meclis”in oluşturacağı federal yapı içinde “birleşerek” değil de, Doğu Almanya’yı ilhak ederek.. O günlerde sık sık kullanılan deyimle “Kohlonization” metoduyla. RDA’nın bütün varlıklarını Siemens, Volkswagen, Thyssen vb. gibi devlere peşkeş çekerek. Ayrıca geniş çaplı tasfiyelerin yarattığı işsizliğin yükünü de kısmen AB halklarının sırtına yıkarak.

•••

O tarihlerde bunlar çok yazılıp çizilmişti. Bu « ilhak » karşısında en çok kaygılı olan ülke de Fransa’ydı.. Aslında François Mitterand ve adamları Almanya’yı çok seviyorlardı! O kadar ki, F. Mauriac’ın dediği gibi, hep «iki tane olmasını» istiyorlardı. Birinin kaybolması onları çok üzmüştü; fakat bir emrivaki ile kaşılaştılar; yapabilecekleri fazla bir şey yoktu.

•••

Evet, Kanzler Kohl gerçekten de güçlü bir AB kurmuştu; fakat bu halkların Avrupası değil, kartellerin, tröstlerin, Deutschmark’ın AB’siydi. Bugün temelleri sarsılmakta olan ültra-liberal bir Avrupa’ydı. Strasbourg’daki tören bu yüzden biraz da etrafta dolaşır gibi olan Azrail’i kovma çabası izlenimi veriyordu. Samimiyetten uzak ve ruhsuzdu. Orkestra şefi Merkel, aslında kariyerini Kohl’e ihanet ederek kurmuştu. Kohl, onun 1999’da yazdığı bir makale ile, ortak partilerini (CDU) illegal yollarla finanse ettiğini açıklamasını unutmamıştı. 2000 yılında Parti’den istifasına da bu neden olmuştu. Şimdi bu kadın, tabutunun başında, kendisini övüyordu.

•••

Clinton da rolünü çok iyi ezberlemiş görünüyordu ve başarılı bir performans sergiledi. Onu dinleyenler, «Bill ne kadar da duygulu bir konuşma yaptı ! » diye bol bol alkışladılar. Oysa herkes ABD’nin başından itibaren güçlü bir AB’ye ne kadar karşı olduğunu biliyordu. ABD’nin «Türkiye’yi de alın!» baskıları bile bazı AB çevrelerinde bir sabotaj niyeti olarak değerlendirilmişti. Kimbilir belki de Clinton yine politika yapıyor, Kohl’ü sonunda AB’yi çıkmaza soktu diye övüyordu. Ve tabii Macron da oradaydı ve o da koroya katıldı. CV’sine uygun, majistral bir konuşma yaptı ve -14 Temmuz’u Champs-Elysées’de Trump’la birlikte kutlamaya hazırlanırken- Maastricht mimarının önünde de saygıyla eğildi.

Medvedev’e gelince, onun orada ne aradığı pek belli değildi. Yine de en hararetli konuşmalardan birini de o yaptı. «Kohl, bugünkü dünyanın mimarı oldu » diyordu. Ona göre bu dev politikacı o sırada izlenebilecek tek yolu izlemişti. Kohl barış adamıydı; savaşın ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Yine de Medvedev’in unuttuğu bir şey vardı : Kohl 1990’da Gorbaçov’un rızasını ancak Perestroyka’yı mali destekle sıkıntıdan kurtararak almıştı. Belki de bu konuda farklı anılara sahip olduğu için Gorbaçov törende yoktu.

•••

Kısaca bu Cumartesi günü Strasbourg tarihi bir gün yaşadı. Avrupa büyükleri AB başkentinde tarihe geçecek bir oyun sergilediler. Hepsi oradaydı. Halk temsilcileri hariç.