Sevgili okuyucularım, Ankara’daki ABD Büyükelçiliği son terör saldırısından sadece bir gün önce kendi vatandaşlarını resmi internet sitesinde uyarmış, patlamanın nerede olabileceğini bildirmiş ve oralardan uzak durmalarını istemişti.
Ancak büyükelçilik nokta hedefte biraz yanılgıya düştü. Kızılay yerine Anıtkabir çevresi ve Bahçelievler dedi. Önemli olan aradaki yaklaşık beş kilometrelik mesafe değil, bir terör olayı uyarısı yapılmış olmasıydı.
ABD biliyor, kendi vatandaşlarını uyarıyor.
ABD bu bilgiyi mutlaka bizim MİT ve polisten alıyor ama Türk Hükümeti kendi vatandaşlarını bu konuda uyarmayı akıl edemiyor. Ya da işine gelmiyor.
Affedilmez bir aymazlık ve sorumsuzluktur, hesabının mutlaka sorulması gerekir.
Ama bu hesapları kim kimden soracak!

*  *  *

Karşımızda pişkin bir hükümet var, her katliam sonrasında terörü kınıyor! Elinden sadece bu kadarı geliyor.
Muhalefet partileri derseniz, onlar da Allah’a emanet. Toplumu sokağa dökmek, demokratik protesto hakkını kullansın diye örgütlemek onların da aklına gelmiyor.
Al iktidarı ve hükümeti bir eline, al muhalefeti öbür eline, salla salla vur duvara, sonuç sıfırdır.

*  *  *

Dünyanın çeşitli ülkelerinde bazen terör olayları yaşanır. O ülkelerin insanları terörü protesto etmek için sokaklara dökülür.
Yüz bin kişi, bir milyon kişi yürür, slogan atar.
İspanya’da bir yer bombalanmış ve dört kişi ölmüştü. Madrid’de bir milyon kişi yürüdü.
Paris’teki son olaylardan sonra yüz binlerce kişi sokaklara döküldü.
Bir de bizdeki utanç verici, yüz kızartıcı duruma bakın.
Birincisi, protesto gösterilerini düzenlemesi gereken CHP, MHP gibi muhalefet partilerinde hayat yok. Hiç değilse bu konuda ortaklaşa bir tavır koysalar ne olur.
Onların genel başkanları ile Sadrazam biji serok Davutoğlu Ahmet bugün partilerinin Meclis’teki grup toplantılarında yine kınama nutukları atmakla yetinecekler.
İkincisi, kim kimi örgütleyip sokacağa dökecek? Türk Milleti bu konuda uyuşmuş ve uyuşturulmuş durumda. Herkes kendi kişisel çıkarlarının peşinde. Terör olayı bittikten sonra ağlaşıp kınayanların haddi hesabı yok da, iş topluca ses vermeye gelince hem örgütleyen yok, hem de katılım olmaz. Bırakın milyonu falan, 10 bin kişi bir araya gelmez.
Üçüncüsü, hükümetin uyguladığı korku ve sindirme politikaları başarılı oldu. İnsanlar korkuyor. En demokratik bir gösteride bile üzerine TOMA’ larla gelineceğini, su ve gaz sıkılacağını herkes biliyor.

*  *  *

Şu ülkenin durumuna bakın! Dün itibarıyla Nusaybin, Yüksekova ve Şırnak il merkezinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Güneydoğu harabeye, savaş alanına döndü.
Ankara dahil ülkenin dört bir yanında bombalar patlıyor, yüzlerce insan can veriyor...
Ve bu aciz hükümetten sadece bir tek ses geliyor:
“Terörü lanetliyoruz, terörün beli kırılacaktır!..Hainler, alçaklar, soysuzlar!”
Herifler almış başını gidiyor, ülkeyi terörle mahvetmeyi başarıyor.
Aferin be, madem elinizden başka bir şey gelmiyor, aman lanetlemeye devam edin muhteremler!

*  *  *

Bunca masum insan birbiri ardına can verirken, bir hükümet ulusal yas ilan etmez mi!..
Ama haklarını yemeyelim, karar alınmış.
Bu hafta oynanacak futbol maçları öncesinde bir dakikalık saygı duruşu yapılacakmış!
Yeter de artar bile!

*  *  *

Pazar gecesi geç saatlerde üç bakan televizyona çıktı. Zannediyorduk ki önemli bir şey söyleyecekler.
Ölü ve yaralı sayısı dışında hiçbir şey yok... Yine aynı lanetleme ve kınama palavraları...
Sadece Ankara’da, başkentin göbeğinde, beş ay içerisinde üçüncü büyük toplu katliam...
200’e yakın masum insanımız can verdi.
Bunların istihbaratı önceden geldi mi gelmedi mi, ABD bu son saldırının olacağını nasıl bildi, üç bombalama olayını önlemek için hükümet ne yaptı?
Ankara Emniyet Müdürlüğü niçin aylardan beri vekaletle yönetiliyor, niçin asaleten atama yapılamıyor?
Saray-Sadrazam çekişmesi mi?
Hiçbir şey bilinmiyor. Ancak iş nutuk atmaya gelince hepsi piyasaya çıkıyor, esip gürlüyor.

*  *  *

Bir ilginç özellik daha!.. Olay olur olmaz yaptıkları ilk iş yayın yasağı getirmek. Her olay sonrasında aynı uygulama...
Çünkü neden oldukları faciaların görüntülerinden korkuyorlar.
O cesetlerin bir bölümünü teşhis etmek mümkün değil. Yanmış kömür olmuş, parçalara ayrılmış, hangi kol veya baş hangi bedene aittir anlaşılmıyor.
Bu yüzden tabutlara bazen rastgele kopuk parçalar konuluyor, onların cenaze namazı kılınıyor...
Ve bunları yazmak bile insanı kahrediyor, içini ürpertiyor.

*  *  *

Böylesine sorumsuz, vurdumduymaz, yaşanan bunca faciadan, bunca olaydan sonra istifa etmeyi aklından bile geçirmeyen pişkin bir hükümet!
Sesi soluğu çıkmayan, toplum üzerinde etkisi olmayan bir muhalefet!
Duyarsız, ürkek, sindirilmiş, sadece kendi çıkarlarını düşünür duruma getirilmiş bir toplum.
Böyle bir üçlü bir araya geldiğinde ne köy olur ne de kasaba. Terör sürüp gider... Biz şimdi bu sürecin tam da göbeğindeyiz.
Bu durumda çok önemli iki tesellimiz var!
Bir: Ölen ölür kalan sağlar bizimdir!
İki: Biraz sabır! İnşallah başkanlık sistemine geçelim, bu saldırılar anında durur!