(© picture-alliance/dpa)

  Avrupa'da sığınmacı politikası

  119 yorum

Avrupa Parlamentosu uzun yıllardır tartışılan iltica reformunu onayladı. On yasa teklifinin tamamı, kıl payı çoğunlukla kabul edildi. Sığınma prosedürlerinin dış sınırlarda ele alınması, sınır dışı işlemlerinin hızlandırılması ve bir dayanışma mekanizması aracılığıyla birincil kabul ülkeleri üzerindeki yükün hafifletilmesi hedefleniyor.

İspanya’da yaşayan 500 bin kayıtsız göçmen, İspanyol yurttaşlarıyla aynı yasal statüye sahip olmaya hak kazanabilir. Bu yönde bir halk girişimi, salı günü Temsilciler Kongresi’nde ezici bir çoğunluğun oyuyla kabul edildi. Senato da onaylarsa, 1 Kasım 2021 öncesinde ülkeye gelen göçmenler oturma ve çalışma izni alacak, sosyal yardım elde etmeye hak kazanacak. Yorumcular, siyasi cepheler arasında varılan uzlaşıyı övüyor.

Avrupa Birliği ve Mısır yeni bir anlaşmaya vardı. Bu kapsamda, Mısır'ın 2027 yılına kadar ekonomik teşvik ve dijitalleşme alanlarında kredi ve yatırımlar şeklinde 6,8 milyar avroya varan bir destek alması öngörülüyor. Ülkeye ayrıca, 200 milyon avrosu yasadışı göçü engellemek için kullanılmak üzere 600 milyon avro doğrudan hibe verilecek.

Büyük Britanya'nın tartışmalı Ruanda anlaşması, kameralar önünde yaşanan geri itmeler, Noel'den hemen önce AB'de varılan büyük uzlaşı ve öte yandan Akdeniz'de boğulan insanlara dair bitmek bilmeyen haberler: 2023, göç ve göç politikalarının Avrupa genelinde manşetlere taşındığı ve tartışmaları tetiklediği ilk yıl olmadı. Yorumcular meseleye dair bir bilanço çıkarıyor.

Yunanistan Parlamentosu, salı günü düzensiz göçmenlere iş bulmaları ve herhangi bir suç işlememiş olmaları halinde üç yıllık oturma ve çalışma izni verilmesini öngören bir yasa değişikliğini kabul etti. Değişikliğin arka planında, bilhassa tarımda yaşanan işgücü açığı yatıyor. Ülkede yaklaşık 30 bin göçmen bu haktan yararlanabilecek.

Fransa Ulusal Meclisi, göç yasasını katılaştıran bir tasarıyı kabul etti. Hükümet, ihtiyaç duyduğu çoğunluğu elde edebilmek için muhafazakâr milletvekillerinin talepleri karşısında büyük tavizler vermişti. Bu da hükümet cephesini böldü ve bazı iktidar partisi milletvekilleri tasarı aleyhinde oy kullandı. Sağlık Bakanı Aurélien Rousseau, yasayı protesto ederek görevinden istifa etti. Avrupa basınına endişe hâkim.

AB kurumları, uzun süren çekişmelerin ardından pek çok alanda sıkılaştırma getirecek iltica sistemi reformu üzerinde uzlaşıya vardı. Kabul edilme ihtimali yüksek olmayan sığınmacıların iltica başvuruları, AB’nin dış sınırlarında işleme alınacak ve reddedilenler hızla sınır dışı edilecek. İtalya ve Yunanistan gibi çok fazla sığınmacının geldiği ülkelerin yükü, zorunlu bir dayanışma mekanizmasıyla azaltılacak. Avrupa basını bölünmüş durumda.

Fransa’da hükümetin düzensiz göçü kısıtlama ve entegrasyonu iyileştirme amaçlı göç politikası yasa tasarısı geçtiğimiz hafta Ulusal Meclis’te reddedilmişti. Tasarı halihazırda uzlaşma komisyonunda görüşülüyor. Macron cephesi, yabancılara yönelik sosyal yardımların kısıtlanması ısrarını sürdüren muhafazakâr Les Républicains oylarına göz dikmiş gözüküyor.

Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo, Rusya sınırındaki sekiz sınır kapısından yedisinin kapatılacağını duyurdu. Adalet Bakanı Yardımcısı Mikko Puumalainen daha önce sınır kapılarının tamamen kapatılmasını engellemişti. Yalnızca kasım ayında çoğunluğu Ortadoğu, Afrika, Irak ve Yemen'den olmak üzere yüzlerce göçmenin geçerli belgeleri olmadan Rusya sınırından Finlandiya'ya geçmişti.

Büyük Britanya’da Yüksek Mahkeme, çarşamba günü Londra’nın sığınmacıları iltica prosedürleri yürütülmeden Ruanda’ya gönderme planlarını hukuka aykırı buldu. Mahkeme, sığınmacıların adil bir yargılama olmaksızın menşe ülkelerine sınır dışı edilmeleri riskinin doğabileceğine hükmetti. Planını yine de hayata geçirmek isteyen Başbakan Rishi Sunak, Ruanda’yı ‘acil durum mevzuatı’ yoluyla güvenli üçüncü ülke kategorisine sokma niyetinde. Basında farklı değerlendirmeler var.

Ağustos ayından bu yana Finlandiya sınırına Rusya’dan giderek artan sayıda vizesiz yolcu geliyor. Rusya daha önce yolcuları kendi kontrol noktalarında durdururken, geri çevrilmeyenlerin sayısı şimdilik 100’ü bulmuş durumda. Geçen yıldan beri böyle bir hamleyi bekleyen Finlandiyalı yorumcular, gelenlerin sayısındaki artışa şaşırmıyor.

Berlin'de hükümet ve eyaletler, Almanya'ya sığınanların sayısını düşürmek için bir iltica reformu üzerinde anlaştı. Prosedürlerin ve sınır dışı işlemlerinin hızlandırılması, sığınmacılara nakit para yerine alışveriş kartı verilmesi ve sosyal yardımların azaltılması planlanıyor. İltica işlemlerinin üçüncü ülkelere ne ölçüde yaptırılabileceğinin araştırılması da reformun bir parçası. Gelişmeler ülke açısından bir başka dönüm noktası anlamına mı geliyor?

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve Arnavut mevkidaşı Edi Rama, İtalya’ya gelen sığınmacıların sayısını azaltmak amacıyla bir anlaşma imzaladı. Anlaşma uyarınca Arnavutluk'ta İtalya idaresinde iki kabul merkezi kurulacak ve denizden kurtarılan 3,000 kadar göçmene ev sahipliği yapacak. Kara yoluyla gelen sığınmacılar ise buraya gönderilmeyecek. Yorumcular, anlaşmanın asıl sebeplerine ışık tutuyor.

AB devletleri, haftalardır iltica sisteminde yapılması planlanan ve her şeyden önce daha sıkı tedbirler öngören reform üzerine müzakereler yürütüyordu. Üye devletler nihayet, Avrupa Komisyonu'nun kriz yönetmeliği önerisine dair ortak bir tutum üzerinde anlaşmaya vardı. Bu düzenleme uyarınca örneğin, özellikle büyük bir göçmen akınının yaşandığı durumlarda insanların daha uzun süre hapishane benzeri koşullar altında tutulmasının önü açılacak. Avrupa basını, konuyu ulusal çıkarlar perspektifinden ele alıyor.

Almanya’nın endişelerinin giderilmesi sonrasında, AB içişleri bakanlarının perşembe günkü buluşmasında Avrupa’nın iltica krizi yönetmeliği üzerinde anlaşmaya varılmış görünüyordu. Buna göre, yüksek göç baskısı sürerken sığınmacılar dış sınırlarda daha uzun süre tutulabilecekti. Ancak İtalya son dakikada, denizdeki özel kurtarma gemileri meselesine yeni bir düzenleme getirilmesini istedi. Yorumcular, Avrupa’da derin bir görüş ayrılığı olduğunu gözlemliyor.

Geçtiğimiz hafta İtalya'nın Lampedusa Adası'na yine yalnızca üç gün içinde 10.000 sığınmacı geldi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, daha önce adada göç meselesinin Avrupa düzeyinde nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin on maddelik bir plan takdim etmişti: AB içinde daha iyi bir dağıtımın yanı sıra dış sınırlarda daha sıkı denetim vadedilmişti. Yorumcular, makul tedbirlerin neler olabileceğini tartışıyor.

Almanya, ağustos sonundan beri İtalya'dan sığınmacı almayı durdurdu. Berlin buna gerekçe olarak, Roma'nın İtalya üzerinden Avrupa'ya ulaşan ve sonra da yollarına devam eden göçmenleri geri almayı reddetmesini gösteriyor. AB yasaları uyarınca İtalya'nın böyle bir yükümlülüğü bulunurken, Roma ilk kabullerde zaten aşırı yük altında olduğunu öne sürüyor: İtalya'nın Lampedusa Adası'na yalnızca salı ve çarşamba günleri 7.000'den fazla sığınmacı gelmişti. Yorumcuların konuya dair türlü endişeleri var.

Belçika'nın Sığınma ve Göçten Sorumlu Devlet Bakanı Nicole de Moor, çocuklu ailelere yer ayırmak için devletin denetimindeki sınırlı kapasiteye sahip sığınma evlerine bundan böyle bekâr erkeklerin kabul edilmeyeceğini açıkladı. Bu erkeklerin kalacak yerleri kendilerinin bulması ya da evsizlere yönelik merkezlere gitmesi öngörülüyor. Karar ülke basınında öfkeye yol açtı.

AB, Akdeniz üzerinden gerçekleşen göçü önlemek amacıyla Tunus’la bir anlaşma imzaladı. Buna göre Tunus, 900 milyon avroluk mali yardım karşılığında, kaçakçılara ve Avrupa’ya yönelik yasadışı geçişlere karşı daha sert tedbirler alacak. Yorumcular, böyle bir anlaşmanın baskıcı bir cumhurbaşkanıyla yürüyüp yürümeyeceğini ve insan hakları bakımından ne anlam ifade ettiğini tartışıyor.

Avrupa’da göç politikası tartışmaları bitmek bilmiyor: Polonya ve Macaristan, cuma günü AB zirvesinden çıkan sonuç bildirgesini imzalamak istemedi. Her iki ülke, sığınmacı kabulünün zorunlu tutulmasını ve buna karşı çıkan devletlerin ceza ödemek mecburiyetinde bırakılmasını, egemenliklerine müdahale olarak görüyor. Muhalefetlerine rağmen Polonya ve Macaristan'ın, Haziran başında üzerinde anlaşılan yeni düzenlemenin kabul edilmesini engellemeleri mümkün değil.

Büyük Britanya’nın 2022’de kararlaştırıldığı üzere iltica işlemlerini Ruanda’da gerçekleştirmesine dur denildi. Temyiz mahkemesi, Ruanda’nın güvenli bir üçüncü ülke kabul edilemeyeceğine, çünkü burada yürütülen iltica işlemlerindeki eksikliklerin, gerçekten iltica hakkında sahip kişilerin menşe ülkelerine sınır dışı edilmesine yol açabileceğine hükmetti. Karara karşı Büyük Britanya Yüksek Mahkemesi’ne itirazda bulunulabilecek.

UNHCR 2022'de dünya genelindeki sığınmacı sayısının, bir önceki yıla kıyasla 19 milyon dolayında arttığını ve bunların da 11,6 milyonunun Ukraynalılar olduğunu açıkladı. AB daha yeni iltica yasasını katılaştırmışken, kamuoyu Akdeniz'de yüzlerce göçmenin öldüğü tahmin edilen son tekne faciasını tartışıyor. Yorumcular, tartışmanın doğru yürütülüp yürütülmediğini irdeliyor.

Yunanistan’ın güneybatısında meydana gelen ve muhtemelen yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan tekne kazasının ardından, Yunan sahil güvenliğine yönelik sert suçlamalar var: Medyada çıkan haberlere göre, kazadan kurtulanlar teknenin İtalya’ya doğru çekilmeye çalışılırken alabora olduğunu iddia ediyor. Suçlamaları yalanlayan Yunan tarafı, yardım tekliflerinin reddedildiğini öne sürüyor. Yorumcular sarsılmış gözüküyor.

AB içişleri bakanlarının bugünkü buluşmasında, Avrupa iltica sistemi reformu ana hatlarına kavuşabilir. Ancak sunulan öneriler yine de tartışmalı, zira kalıcı sığınma ihtimali olmayan göçmenlere karşı daha katı düzenlemeler öngörülüyor. Ayrıca, mülteci kabul ederek ya da mali yardım sağlayarak AB’nin dış sınırlarındaki çok sayıda sığınmacı ağırlayan devletlerle mecburen dayanışma gösterilmesi de planlanıyor.

New York Times, Yunan Sahil Güvenliği’nin sığınmacıları geri ittiğini gösteren bir video yayınladı. Bir insani yardım görevlisinin gönderdiği görüntüler, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu sığınmacıların kıyıdan denize götürülerek bir tekneye bindirildiğini gösteriyor. Peki bu görüntüler Yunanistan ve Avrupa’ya dair ne söylüyor?

İtalya, göçmen akınını gerekçe göstererek altı ay sürecek bir olağanüstü hal ilan etti. Bu süre zarfında, Giorgia Meloni hükümetinin, örneğin kabul ve sınır dışı etme merkezlerinin sayısını ve kapasitesini artırmak gibi, parlamentoyu devre dışı bırakacak önlemler alması mümkün olacak. Roma aynı zamanda, AB'den de daha fazla destek talep ediyor. Avrupa basını, meselenin nasıl çözülebileceğini tartışıyor.

Yunanistan, Türkiye sınırındaki tahkimatları kendi inisiyatifiyle genişletmek niyetinde. Başbakan Miçotakis, geçtiğimiz hafta bu iddiaları doğruladı. Meriç Nehri boyunca inşa edilmiş 37,5 kilometrelik duvar, 35 kilometre daha uzatılacak. Brüksel, Atina’nın bu çalışmalarda kullanılmak üzere AB fonları sunulması talebini defalarca reddetmişti. Muhalefet, Miçotakis’i sağ oyların peşine düşmekle suçluyor.

Büyük Britanya hükümeti, Manş Denizi üzerinden tekneyle ülkeye girmeye çalışan insanları caydırmak amacıyla, iltica yasasını bir hayli katılaştırmayı planlıyor. Buna göre, düzensiz göçmenler yargı denetimi olmaksızın kendi ülkelerine ya da üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilecek. Yasa uluslararası iltica hakkıyla çeliştiğinden, yorumcuların büyük bir kısmı planı pek gerçekçi bulmuyor.

Geçtiğimiz hafta sonu Kalabriya açıklarında meydana gelen tekne faciasında 67 göçmenin hayatını kaybetmesi, İtalya'da hâlâ gündemi meşgul ediyor. Liman idaresine göre göçmenlerin kurtarılması mümkündü. İtalyan basını, başta İçişleri Bakanı Matteo Piantedosi ve Altyapı Bakanı Matteo Salvini olmak üzere hem yetkilileri hem de hükümeti topa tutuyor. Avrupa basını, AB çapında bir başarısızlığa işaret ediyor.

Londra'daki Yüksek Mahkeme pazartesi günü, Büyük Britanya hükümetinin göçmenleri Ruanda'ya sınır dışı etme kararının hukuka uygun olduğuna hükmetti. Ancak mahkeme, her bir vakanın özgül koşullarının dikkatle incelenmesi gerektiğinin de altını çizdi. İçişleri Bakanı Suella Braverman, hükümetin mülteci politikasını hızla hayata geçirmek için gerekli tüm girişimlerde bulunacağını söyledi. Basın ikiye bölünmüş durumda.

İspanya İçişleri Bakanı Fernando Grande-Marlaska, Melilla’daki Fas-İspanya sınır kapısında 24 Haziran’da yaşanan olaylara ilişkin başlatılan yeni bir soruşturma nedeniyle büyük baskı altında. Büyük bir kalabalık İspanya’nın Afrika’daki topraklarına geçmeye çalışırken en az 23 kişi ölmüştü, onlarcası ise hâlâ kayıp. İçişleri Bakanı, İspanyol polisinin hukuka ve yasalara uyduğuna dair güvence vermişti.

Fransa ve Büyük Britanya hükümetleri, Manş Denizi'ne teknelerle gelen sığınmacıların sayısını azaltmayı amaçlayan bir işbirliği anlaşması imzaladı. Bundan böyle Fransa, 200 yerine 300 devriye memuru görevlendirecek. Büyük Britanya da bunun karşılığında Fransa'ya yılda 55 milyon sterlin yerine 63 milyon sterlin (yaklaşık 72 milyon avro) ödeyecek. Yorumcular eleştirilerini sakınmıyor.

Fransa, bir süredir devam eden sürünceme sonrasında Ocean Viking kurtarma gemisinin Toulon limanına girmesine izin verdi. Paris öncesinde, deniz hukuku ve uluslararası hukuk uyarınca İtalya'nın sığınmacıların karaya çıkmasına izin vermesi gerektiğinde ısrar etmiş ve gelecek yaza kadar İtalya'dan 3.500 göçmen alma taahhüdünü askıya almıştı. Ancak İtalya, tüm baskıya rağmen geminin limanlarına girmesini kabul etmemişti.

Pandemi günlerine nazaran çok daha fazla sayıda göçmen, Sırbistan ve Macaristan üzerinden Orta Avrupa’ya doğru harekete geçmiş durumda. Bu durum karşısında Avusturya ve Çekya, insan kaçakçılarının sıklıkla geçiş güzergâhı olarak kullandığı Slovakya’yla olan sınırlarında kontroller başlattı. Yaşanan anlaşmazlık köşe yazılarına da yansıyor.

Hollanda'da bulunan VluchtelingenWerk adlı sığınmacılara yardım kuruluşu, mülteci merkezlerindeki insanlık dışı koşullar dolayısıyla Hollanda devletine dava açtı. Ter Apel’deki ana kabul merkezindeki aşırı kalabalık yüzünden, yüzlerce insan haftalardır dışarıda uyumak zorunda kalıyor. Hükümet şimdi de ilk kez, ilgili belediyenin iradesi dışında bir acil konaklama yeri açmayı planlıyor. Sağcı ve muhafazakâr partiler ise mülteci kabulüne son verilmesi çağrısında bulunuyor.

Göçmen teknesi faciasından sekiz yıl sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yunanistan'ı yardım yükümlülüğünü yerine getirmemekten suçlu buldu. Ocak 2014'te sığınmacıları taşıyan bir balıkçı teknesi, Yunan sahil güvenliğinin nezaretinde Farmakonisi adası yakınlarında alabora olmuş, kazada on bir kişi hayatını kaybetmişti. Ülke basını, kararı memnuniyetle karşılıyor.

Büyük Britanya'dan sınır dışı edilen sığınmacıları Ruanda'ya götürecek ilk uçağın kalkışı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından son anda iptal edildi. Büyük Britanya İçişleri Bakanı Priti Patel, salı akşamı mahkemenin kararından dolayı hayal kırıklığına uğradığını, ancak sığınmacı politikasına devam edileceğini açıkladı. Köşe yazılarına bakılırsa, karar bu uygulamaya engel olamayacak gibi görülüyor.

AB'nin sınır güvenliği birimi ve birimin yıllardır direktörlüğünü üstlenen Fabrice Leggeri, uzun süredir insan hakları ihlallerini örtbas etmekle eleştiriliyordu. Leggeri, AB’nin dolandırıcılıkla mücadele birimi OLAF tarafından yürütülen soruşturma nedeniyle yaklaşık iki hafta önce istifa etti. Avrupa basını, kurulu yapıların sorumluluğu nasıl gizlediğini yazıyor.

Türkiye'de şu anda başta Suriye ve Afganistan'dan gelenler olmak üzere neredeyse dört milyon sığınmacı bulunuyor. Yetersiz entegrasyon politikası nedeniyle pek çok yerde güvencesiz yaşam koşullarına sahipler. Son günlerde ise enflasyon ve kriz nedeniyle, siyasetin bütün cephelerinde konuya ilişkin yürütülen kamusal tartışmanın tonu sertleşti. Yorumcular, artan yabancı düşmanlığını eleştiriyor.

Kıbrıs'ın en büyük sığınmacı kampı Pournara'da durum kötüleşmeye devam ediyor. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis pazartesi günü "trajik koşullardan" bahsetti. Kamp esasında 1.000 kişi için planlanmıştı, ancak burada şimdi bunun iki katı kadar insan yaşıyor. Geçtiğimiz hafta reşit olmayan 36 sığınmacı, Lefkoşa sokaklarında uyuyarak durumu protesto etmişti. Ülke basını öfkeli.

Birleşmiş Milletler'in tahminlerine göre, savaşın başladığı günden bu yana dört milyona yakın insan Ukrayna'dan kaçmış olabilir. Şimdiden yaklaşık üç milyonu özellikle Polonya, Romanya, Moldova, Slovakya ve Macaristan gibi komşu ülkelere ulaştı. Yorumcular Rusya'dan kaçanların da düşünülmesi ve hazırlıkların buna göre yapılması konusunda uyarıyor.

AB İçişleri Bakanları, Ukrayna'dan gelen sığınmacıların bürokratik engeller konmadan kabulü konusunda anlaşmaya vardı. Başlangıçta bir yıl geçerliliği olacak ve üç yıla kadar uzatılabilecek koruma statüsünün AB Konseyi tarafından da karara bağlanması gerekiyor. Yorumcular, Avrupa'nın sığınmacı politikasının değiştiği değerlendirmesinde bulunarak Ukraynalı olmayıp da Ukrayna'dan kaçanların durumunun ne olacağını sorguluyor.

20’den fazla Avrupa ülkesinden gelen temsilciler Viyana’da göç meselesini tartıştı. Ana konu geri göndermeler ve insan kaçakçılarıyla mücadeleydi. Genişleme ve Komşuluk Politikalarından Sorumlu AB Komiseri Oliver Varhelyi, kıyıya çıkan sığınmacılara yönelik çalışmaları için Batı Balkan ülkelerine 355 milyon avro destek sunulacağını açıkladı. Yorumcular ise daha fazla para vermenin tek başına yeterli olmayacağı kanısında.

Papa Francis, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan'a dört günlük bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu çerçevede Midilli'ye de ikinci kez uğradı. Sığınmacılara yönelik Avrupa'daki yaklaşımı sert bir dille eleştirdi ve bunu medeniyet batığı olarak nitelendirdi. Lefkoşa'daki sığınmacı kamplarını işkence ve kölelik yerleri olarak adlandırdı. Ayrıca 50 sığınmacıyı Kıbrıs'tan İtalya'ya getirme sözü verdi.

AB Komisyonu, Polonya'nın Belarus sınırındaki göçmenlerin geçici olarak kabul merkezlerinde barındırılması gerektiğini öne sürüyor. Komisyon ayrıca Polonya, Letonya ve Litvanya'nın iltica sürecini uzatmasına ve böylece sınır dışı işlemlerini kolaylaştırmasına müsaade etmek istiyor. Bundan ne anlamalı?

Fransa ve Büyük Britanya, Manş Denizi’nde göçmen ölümlerinin nasıl önleneceği konusunda daha fazla uzlaşma sağlayamıyor. Johnson’ın Twitter’da sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmesi çağrısında bulunmasının ardından Macron, İçişleri Bakanları toplantısını iptal etti. Geçtiğimiz hafta 27 kişinin cesedi Calais yakınlarında kıyıya vurmuş ve Manş Denizi’nde boğulmuş halde bulunmuştu.

Yunanistan'da insani yardım yapan bir STK adına Midilli adasında çalışan ve sığınmacılara yardım eden 24 kişi hakkındaki dava, perşembe günü görülen ilk duruşmanın ardından ertelendi. Davalılar insan ticareti, kara para aklama ve casuslukla itham ediliyor. Iasonas Apostolopoulos gibi deniz kurtarma ekiplerinde çalışanlar için de ülkedeki hava sertleşti.

Belarus-Polonya sınırında yaşanan trajedi az da olsa yatışmış görünüyor. Belarus açlık ve soğuk tehlikesi altındaki bir kısım göçmeni kapalı salonlara yerleştirdi. Bu konuda Almanya Başbakanı Merkel ile Belarus lideri Lukaşenka, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile Rus mevkidaşı Putin arasında yapılan telefon görüşmelerinin rolü henüz belli değil. Telefon diplomasisi Avrupa basınını ikiye bölmüş.

Salı günü Burgenland eyaletinde Suriyeli iki sığınmacı bir minibüste ölü bulundu, 27 sığınmacı ise yakalandı. Bu vaka Avusturya'da 71 kişinin bir soğuk hava kamyonunda öldüğü Parndorf trajedisini hatırlattı. Köşe yazarları Avusturya ve Avrupa'nın göç konusunda en uygun tavrı hala geliştiremediklerini söylüyor.

Varşova'nın niyeti ciddi: AB üyesi on iki ülkenin birliğin dış sınırlarında daha fazla "fiziksel bariyer" kurulmasını talep etmesinin ardından Polonya parlamentosu Belarus sınırının güçlendirilmesi için 366 milyon avroluk bütçeyi kabul etti. Belarus lideri Lukaşenka göçmenleri AB'nin doğu sınırına yığmakla suçlanıyor. Köşe yazarları son durumun Polonya, Belarus ve AB için ne anlama geldiğini tartışıyor.

Bir uluslararası gazeteciler grubunun çektiği görüntülerde Hırvatistan ile Bosna-Hersek sınırından AB'ye girmek isteyen göçmenlerin Hırvatistan güvenlik birimleri tarafından darp edilerek geri gönderildiğini tespit edildi. Bu tür geri itmeler yasal değil. AB konuya ilişkin araştırma başlatmayı planlıyor. Başta Hırvat basını olmak üzere Avrupa medyası öfkeli.

Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou resmi olarak açıklamıştı: Denizden mültecileri kurtaran sığınmacı hakları eylemcisi Iasonas Apostolopoulos, insani yardım çalışmalarındaki koordinasyon çalışması için, Demokrasi Bayramı’nın kutlandığı 24 Temmuz günü üstün hizmet nişanıyla onurlandırılacaktı. Şimdiyse ismi, herhangi bir gerekçe gösterilmeden listeden silindi. Atina’da neler oluyor?

Büyük Britanya iltica hukukunu belirgin olarak katılaştırmak istiyor. İçişleri Bakanı Priti Patel, "onlarca yıldır yapılmış en radikal değişiklik" ifadesini kullandı. İnsan kaçakçılığına ömür boyu hapis, teknelerin açık denizde yakalanması ve üçüncü ülkelerde kurulacak kabul merkezleri planlanıyor. Yasadışı yollarla ülkeye girmeye çalışanlara baştan daha az haklar tanınacak. Dehşete kapılanlar sadece yardım örgütleri değil.

Yunanistan hükümeti, Türkiye'yi "güvenli bir üçüncü ülke" olarak sınıflandırdı. Şu anda Suriyelilere yapıldığı gibi Afganistan, Somali, Pakistan ve Bangladeş'ten Türkiye'ye gelip Yunanistan'a geçen insanlar, hiçbir denetime tabi tutulmadan komşu ülkeye geri gönderilecek. STK'lara göre Yunanistan'a gelen sığınmacıların neredeyse tamamı bu yolla, kendi ülkelerinde maruz kaldıkları şartlara bakılmadan iltica hakkından mahrum bırakılacak.

Karıştığı yasadışı geri itme vakaları nedeniyle geçtiğimiz aylarda yoğun eleştirilere maruz kalan Avrupa Sınır Koruma Ajansı Frontex, şimdi de Avrupa Sayıştayı'nın bir raporuyla bir kez daha zan altında. Rapora göre ajans görevlerini öylesine eksik ve verimsiz yürütüyor ki, varlığının gerekliliği tartışılır hale geldi. Yorumcular bu konuda birbirlerinden farklı görüşlere sahip.

Danimarka Parlamentosu, sosyal demokrat ve yeşil koalisyonun sunduğu yeni yasaya onay verdi. Yasa, iltica başvurusunda bulunanları, hiç işleme almadan AB'den sınır dışı etmeye izin veriyor. Bu kişiler, AB dışında yer alan iltica merkezlerinde başvuru işlemlerinin bitmesini bekleyecek. Basında yer alan haberlere göre Ruanda’yla bu konuda görüşmeler başladı bile. Danimarka dışında da köşe yazılarında öfkeli satırlar okumak mümkün.

Fransa'da birçok kez bakanlık da yapan Avrupa Birliği Brexit eski müzakerecisi Michel Barnier, göç politikası hakkında getirdiği bir öneriyle dikkatleri üzerine çekiyor. Barnier aile birleşimi de dahil olmak üzere AB dışından göçü uzun yıllar boyunca tümüyle durdurmak istiyor. Kimi köşe yazarları Barnier'nin çizmeyi artık iyice aştığını düşünürken, diğerleri bu adımı cesur buluyor.

Havaların ısınmaya başlamasıyla siyasi istikrarsızlık ve yokluk nedeniyle Kuzey Afrika'dan Güney Avrupa'ya kaçanların sayısı artıyor. Salı günü en az 2 bin kişi İtalya'nın Lampedusa Adası limanına vardı; ancak çok sayıda insan geçiş esnasında Akdeniz'de boğularak can verdi. Avrupa basını, bu dinamiğin her sene yeni baştan tekrarlanmasına karşın AB'nin herhangi bir çözüm bulamamış olmasını eleştiriyor.

Devlet tarafından görevlendirilen, Nijmegen Üniversitesi'nden bir uzmanlar grubu, Hollanda iltica sistemini keskin bir dille eleştirdi. Araştırmaya göre insanlar haksız yere sahtekarlıkla suçlanmış ve bu yüzden ikamet izinlerini kaybetmiş. Son yıllarda çıkarılan yasalar, iltica başvurusunda bulunanların durumunu giderek zayıflatmış. Yorumcular çözüm üretilmesini istiyor.

Kuzey Suriye'de, Türkiye, Yunan Adaları ve Bosna'da milyonlarca sığınmacı, pandeminin ortasında, dondurucu soğukta çok kötü koşullar altındaki kamplarda ya da açık havada hayatta kalma mücadelesi veriyor. Gazeteciler bu yüzden AB'yi sert bir dille suçluyor ve okurlarını ivedilikle dayanışma göstermeye çağırıyor.

Medya organları birkaç hafta önce AB Sınır Koruma Ajansı Frontex'in Yunan sınır koruma görevlileri tarafından yapılan yasadışı geri itme vakalarını gizlemekle kalmadığını, aynı zamanda buna aktif olarak katıldığını da ifşa etmişti. Avrupa parlamenterleri Frontex Direktörü Leggeri'nin istifasını istiyor. Ancak yorumcular skandalın bazı kişilerin işlediği suçları aştığını düşünüyor.

AB'nin dış sınırlarında yer alan başka adaların ardından Kanarya Adaları da artık bir göç kriz merkezi oldu: Giderek daha çok insan Afrika'dan buraya geliyor, yerel makamlar bu durumla başa çıkamıyor. Köşe yazarları siyasetçileri, sorunu sınır güvenliğine indirgememek konusunda uyarıyor ve diplomasiye ve entegrasyona da önem verilmesini öneriyor.

Sığınmacı kampı Moria'yı iki hafta önce yerle bir eden büyük yangının ardından AB Komisyonu çarşamba günü yeni iltica paketini tanıttı. Yeni plana göre üye devletler artık sığınmacı kabul kotalarına bağlı kalmak yerine, geri gönderme gibi görevleri de üstlenebilecek. Bunun uygun bir çözüm olduğunu düşünenler azınlıkta.

Atina, Moria'daki yangının ardından Midilli adasından -refakatçisiz 400 çocuk dışında- hiçbir sığınmacıyı anakaraya nakletmedi. Onun yerine adada geçici bir çadır kent kuruldu. Almanya Yunanistan'dan 1.600'den fazla, Fransa ise birkaç yüz sığınmacı alacak.

Yunanistan'ın Moria sığınmacı kampında çıkan yangında kampın önemli bir kısmı yerle bir oldu, binlerce insan sokakta kaldı. 2 bin 800 insan için planlanan kampta yaşayan 12 binden fazla kişi arasında son günlerde ilk Korona vakaları da ortaya çıkmıştı.

Britanya hükümeti Manş Denizi üzerinden daha az göçmenin gelmesini arzuluyor. Bu sene ülkeye ayak basan göçmen sayısı, geçtiğimiz seneye kıyasla iki katına çıkıp yaklaşık 4 bin oldu. İçişleri Bakanı Priti Patel, Fransa'nın geçişleri engellemek konusunda yeterince çaba göstermediğini açıkladı. Britanya donanması bu nedenle sığınmacı botlarını geri dönmeye zorlayacak. Ülke basını bölünmüş durumda.

Avrupa Adalet Divanı'nın (AAD) kararının ardından Macaristan transit bölgelerini kapattı ve burada tuttuğu iltica başvurusu sahiplerini başka yerlere nakletti. Geçtiğimiz hafta AAD iltica için başvuranların bekletildiği Sırbistan sınırındaki, etrafı tel örgüyle çevrili bu kampları AB hukukuna aykırı bulmuştu. Ancak yorumcular Macaristan hükümetinin sığınmacı politikasında bir değişime gideceğine inanmıyor.

Almanya ve Lüksemburg bu hafta sonu Yunan sığınmacı kamplarından gelen ilk çocukları aldı. 47 çocuk Hannover'e getirilirken 12 çocuk da uçakla Lüksemburg'a indi. Yedi AB üyesi daha kamplardan gelen çocukları kabul edecek. AB Komisyonu, Avrupalı devletlerin toplam 1600 çocuk ve genci almasını planlıyor. Almanca basın, bu adımın nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda mutabık değil.

2015'te yaşanan mülteci krizinde Polonya, Macaristan ve Çekya, İtalya ve Yunanistan'dan gelen ilticacıları almayı reddetmemeliydi. Avrupa Adalet Divanı perşembe günü verdiği kararla bu ülkelerin AB yasalarını ihlal ettiğine hükmetti. AB içişleri bakanları daha önce mültecilerin ilk ayak bastığı ülkelerin yükünü hafifletmek için, gelenleri üye ülkelere dağıtma kararı vermişti. Beş yıl sonra bugün çıkan karar ne değiştirebilir?

Yunanistan polisi ve paramiliter birlikler bir haftadan uzun süredir Türkiye sınırındaki sığınmacı ve göçmenlere gözyaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale ediyor. Türkiye'nin sınırları açmasının ardından binlerce kişi Avrupa'ya ulaşmayı umuyor. Avrupa basını, gerek Brüksel yönetiminin gerekse ulusal hükümetlerin mantıklı stratejiler geliştirmesini bekliyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Iraklı bir kişinin sınır dışı edilmesiyle ilgili olarak Finlandiya'yı cezaya çarptırdı. Iraklı adam 2017 yılında ülkesine döndükten kısa süre sonra vurularak öldürülmüştü. Ölen kişinin ailesi, 20 bin avroluk bir tazminata hak kazandı. Karar nedeniyle Irak'a iade işlemleri şimdilik durduruldu. Finlandiyalı yorumcular, karar karşısında memnun.

Fransa hükümeti göç politikasına yeni bir yön vermek istiyor. Planlar arasında nitelikli elemanlar için göç kotasının yanı sıra, iltica başvurusu sahiplerinin sınır dışı edilmesinde ve sağlık hizmetlerinde daha sert tedbirler yer alıyor. Köşe yazarlarının çoğu bu önlemleri eleştirirken, bunlardan övgüyle söz eden yazılar da mevcut.

Federal Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer Avrupa'ya önümüzdeki dönem 2015'tekinden daha büyük bir göç yaşanabileceği uyarısında bulundu. Göçten Sorumlu AB komiseri Dimitris Avramopoulos ile beraber Ankara ve Atina'ya yaptığı ziyaretlerde sığınmacılar ve sınırların korunması konularında destek sözü verdi. Yorumcular, sığınmacı politikasında yeni çözüm yaklaşımlarına olan ihtiyacı anlatıyor.

Yunanistan'ın Midilli Adası'ndaki Moria sığınmacı kampında çıkan bir yangında en az bir kişi öldü. İnsan hakları örgütleri 'hotspot' olarak adlandırılan bekleme bölgelerindeki koşulları uzun süredir katlanılamaz olarak nitelendiriyordu. Yunan hükümeti ise yaşananlara, iltica politikasını katılaştırarak tepki veriyor. Doğru cevap bu mu?

Hafta başında Malta'da buluşan Fransa, Almanya, İtalya ve Malta içişleri bakanları Akdeniz'de kurtarılan göçmenlerin dağıtımıyla ilgili geçici bir çözüm konusunda anlaştı. Yorumcular bu gelişmenin ortak bir göç politikası yolunda bir umut ışığı olup olmadığını tartışıyor.

Neredeyse üç haftalık bekleyişin ardından Open Arms kurtarma gemisi İtalya'ya demir attı. İtalya İçişleri Bakanı Salvini, altı AB üyesinin göçmenleri almaya hazır olduğunu açıklamasına karşın geminin yanaşmasını engellemişti. Salı günü bir savcı, insanların Lampedusa Adası'na indirilmesi emrini verdi. Avrupa medyası, kurtarma gemisi hakkında oluşan çekişme karşısında kaygılı.

İspanya'nın çiçeği burnunda başbakanı Pedro Sánchez geçtiğimiz yaz 100 sığınmacıyı taşıyan Aquarius gemisinin İspanya'ya yanaşması kararıyla manşetlere çıkmıştı. Bugün ise kurtarma gemisi Open Arms, 121 göçmen için güvenli bir liman arayışında. Ama Sánchez susuyor ve onun suskunluğu İspanya'da farklı şekillerde yorumlanıyor.

Göçmenlerle izinsiz şekilde İtalyan karasularına girenler, bundan sonra bir milyon avro ile cezalandırılabilecek, kurtarma gemilerine el konabilecek. Konuyla ilgili güvenlik yasası İtalyan Senatosu'ndan geçti. Yorumculara göre Lega lideri Salvini'nin bu zaferi öncelikle iki konuya işaret ediyor.

Avrupa sığınmacı politikasında çıkmaza giren müzakereler yeniden hareketlendi. Akdeniz'de kurtarılan mültecilerin dağıtımı konusunda Almanya ile Fransa'nın uzlaşı önerisine 14 AB ülkesi ilkesel olarak destek verdi; hatta sekiz ülke aktif katılım sözü verdi. Ancak İtalya bu çözüme direneceğini açıkladı. İtalya'nın tavrı köşe yazarlarına göre çok önemli.

Sea-Watch 3'ün kaptanı Carola Rackete serbest bırakıldı. Rackete, yasağa rağmen 40 göçmenle birlikte İtalya'nın Lampedusa limanına yanaştığı için gözaltına alınmıştı. Siyasetçiler ve ünlüler bu nedenle Roma'yı sert bir biçimde eleştirdi. Medya organlarına göre bu olay, Avrupa'nın bölünmüşlüğü ve göç politikasının iflası hakkında çok şey anlatıyor.

Birleşmiş Milletler, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü'nde şok edici bir rapor yayınladı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütü UNHCR, 2018 yılında dünya çapında 70 milyondan fazla mülteci olduğunu açıkladı. Gözlemciler AB'nin aynı zamanda giderek daha çok içe kapanmasını eleştiriyor. Yorumcular, mülteci ve sığınmacılara yardım edecek öneriler getiriyor.

İtalya Başbakan Yardımcısı Di Maio Fransa'yı Afrika'da 'sömürgecilik siyaseti' gütmekle, bu nedenle de Avrupa'ya 'kitlesel göçün' sorumlusu olmakla suçladı. Bunun üzerine Paris hükümeti İtalyan büyükelçisini çağırdı. İtalya Dışişleri Bakanı Salvini tartışmayı alaycı tonla devam ettirerek Macron'un çok konuşup az şey yaptığını ileri sürdü.

Akdeniz'de yaşanan ve toplam 170 kişinin ölümüyle sonuçlanan iki gemi kazasının ardından İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini, limanlarının göçmen taşıyan kurtarma gemilerine açılmayacağını bir kez daha vurguladı ve trajediden yardım kuruluşlarını sorumlu tuttu. Salvini'ye göre STK gemileri insan kaçakçıları için teşvik oluşturuyor. Yorumcular bakanı eleştiriyor.

Resmi rakamlara göre aralık ayında 230'dan fazla sığınmacı Manş Denizi'ni aşarak Britanya'ya ulaşmaya çalıştı. Sadece 25 Aralık günü, 40 göçmen lastik bir bottan kurtarıldı. İçişleri Bakanı Sacid Cavid, sınır koruma devriyelerini çok sayıda ek gemiyle güçlendirdi. Köşe yazarları, böylece insan hayatının öncelikli olmadığının anlaşıldığını düşünüyor.

Devletler topluluğu, 10-11 Aralık tarihlerinde BM göç Anlaşması'nı imzalamak üzere Marakeş'te toplanıyor. Ancak gün geçmiyor ki bir ülke daha anlaşmayı imzalamayacağını açıklamasın. Bunların arasında Doğu Avrupalı AB ülkelerinin yanı sıra Avusturya ve İtalya var. Bağlayıcılığı olmayan anlaşmanın hedefi, sığınma ve göçün düzenli ve kontrollü şekilde yapılabilmesi. Anlaşma neden dirençle karşılaşıyor?

Brexit'in yanı sıra Salzburg'taki zirvenin en önemli ikinci başlığı göç oldu. Avusturya Başbakanı Kurz, Ankara'yla imzalanan anlaşma örnek alınarak Kahire'yle de işbirliğine gidilmesini önerdi. Frontex'in bütçesinin arttırılması konusunda mutabakat sağlandı. Kimi köşe yazarları, AB'nin doğru yolda olduğunu dile getirirken diğerleri ayrıntılar konusunda yeni tartışmalar başlayacağından endişeli.

İtalya İçişleri Bakanı Salvini ile Macaristan Başbakanı Orbán, sığınmacı akını karşısında "Avrupa'nın korunması" için daha aktif çalışma kararı aldı. Milano'daki buluşmalarında ikili, AB'de göç karşıtı bir ittifak kuracaklarını duyurdu. Yorumcular AB'nin geleceğine kaygıyla bakıyor ve Avrupa'da yükselişe geçen egemenlik anlayışının sebeplerini inceliyor.

İtalya'da, denizden kurtarılan 177 sığınmacının bulunduğu bir sahil güvenlik gemisi bir hafta önce Sicilya'ya yanaşma izni aldı. Öncesinde İtalya İçişleri Bakanı Salvini, diğer AB devletlerinin almamaları halinde sığınmacıları Libya'ya geri göndereceğini açıklamıştı. Yorumcular Salvini'nin tecrit politikasını küçük hesapçı bulsalar da bir taraftan anlayışla karşılıyorlar.

Angela Merkel ile İspanyol mevkidaşı Pedro Sánchez, Kuzey Afrika'dan gelen sığınmacılar konusunda daha sıkı işbirliği kararı aldı. Bu karar uyarınca Fas'a sınır kontrolleri için daha fazla maddi kaynak aktarılacak, İspanya ise Almanya'ya gitmeyi başarmış münferit sığınmacıları geri alacak. Berlin ile Madrid yeni bir sığınmacı politikasının start düğmesine basabilir mi?

İspanya'ya gelen mültecilerin sayısı 12 yıldan bu yana hiç olmadığı kadar artarak, İtalya'ya gelenlerin sayısını aştı. Muhafazakar Halk Partisi'nin yeni lideri Pablo Casado sosyalist Başbakan Pedro Sánchez'i 'iyi insan' politikasıyla milyonlarca Afrikalı'yı ülkeye çekmekle suçluyor ve bu yüzden köşe yazarları tarafından eleştiriliyor.

AB Komisyonu Budapeşte'deki milliyetçi-sağ hükümetin iltica politikası karşısında baskıyı arttırdı. Komisyon Macaristan'ı, devam eden sözleşmeyi ihlal davasının son adımı olarak Avrupa Adalet Divanı'na sevk etti ve ilticacılara yardım edenlere karşı çıkarılan Soros'u durdur paketine karşı yeni süreç başlattı.

Denizde kurtarma çalışması yapanlar salı günü Libya kıyıları açıklarında, yanında iki cesetle parçalanmış şişme botunun kalıntılarına tutunmuş bir kadına rastladı. Yardım örgütleri, Libya Sahil Koruma'yı Akdeniz'de göçmenlere yardım etmeyip deniz ortasında bırakmakla suçluyor. Yorumcular, AB'nin nasıl olup da yıkılmış bir devlet olan Libya'yla işbirliği yapabildiği sorusunu soruyor.

İtalya Cumhurbaşkan Mattarella'nın girişimiyle, bir İtalyan Sahil Güvenlik gemisi ile kurtarılan 67 sığınmacı, perşembe akşamı İtalya'ya giriş yapabildi. İçişleri Bakanı Salvini önce geminin Sicilya'ya demir atmasını yasaklamış, ardından sığınmacıların karaya çıkmalarına izin vermemişti. Salvini ne amaçlıyor?

Alman İçişleri Bakanı Seehofer iltica talep etmek isteyenleri Almanya sınırlarında durdurma planını hayata geçirmek üzere Avusturya Başbakanı Kurz'u ziyaret etti. Ancak Kurz, Dublin Sözleşmesi'ne göre iltica başvurusu yapanların Avusturya'ya gönderilmesini kabul etmedi. İki ülke basını da buluşmayı alaycı bir şekilde eleştiriyor ve milliyetçi bencilliğin sınırlarına dayandığımızı dile getiriyor.

Almanya'da İçişleri Bakanı Seehofer ile Başbakan Merkel, iltica tartışmasına son verdiler. Buna göre Almanya'nın Avusturya sınırında, başka ülkelerde kayıt altına alınmış mülteci adaylarının ülkeye girmesini önleyecek ve onları ilgili ülkeye geri gönderecek 'transit merkezleri' kurulacak. Avrupa basınına göre, uzlaşıya rağmen bazı şeyler geri dönülmez bir hasar aldı.

AB'li devlet ve hükümet başkanları Avrupa sınır güvenliği ajansı Frontex'i güçlendirmek ve gemilerle gelen sığınmacılar için geçici kabul merkezleri kurmak istiyor. Göçmenler daha sonra isteyen ülkeler arasında paylaştırılacak. Sol ve sol liberal basındaki köşe yazarları yalıtımcı siyasetin mağduru olan sığınmacıların kaderlerine dikkat çekiyor.

Perşembe günü (bugün) başlayacak AB zirvesinde, iltica ve göç politikaları konusunda bir atılım yapılması bekleniyor. Zirvenin ana başlıkları Dublin kurallarının reformu ve tekneyle gelen sığınmacıların durumu. Avrupa medyası çözüm önerileri getiriyor.

Macaristan'da "yasadışı göçe yardım" eden ve örneğin takibata uğramamış sığınmacıları iltica başvurusunda destekleyenlere bundan sonra hapis cezası verilecek. Buna ek olarak "yabancı bir halkın" Macaristan'a yerleşmesini yasaklayan bir anayasa değişikliği de sadece beş karşı oyla kabul edildi. Yorumcular şaşkınlık içinde. Üstelik sadece Macaristan'dakiler değil.

Hafta sonu yapılacak AB zirvesi öncesinde -ve Angela Merkel'in talep ettiği mini zirvenin ardından- AB devletlerinin ortak bir göç politikasına ulaşıp ulaşmayacakları hala belli değil. Aynı belirsizlik, dayanışmacı sığınmacı alımı taraftarları ve tecrit politikası temsilcileri arasında kimin galip geleceği sorusunda da geçerli. Gazeteciler siyaseti uyarıyor.

Almanya'nın iltica politikası hakkındaki tartışmalarda uzlaşma beklenmiyor. İçişleri Bakanı Seehofer (CSU), başka bir AB ülkesinde iltica başvurusu yapanların Almanya sınırında geri çevrilmesi konusunda ısrar ediyor. Başbakan Merkel (CDU) ise Avrupa odaklı bir çözümden yana. Avrupalı yorumcular Seehofer'in zaferinin sonuçlarını ve neden Merkel'in bu kadar zayıf bir duruş sergilediğini tartışıyor.

İspanya'nın yeni İçişleri Bakanı Fernando Grande-Marlaska bir röportajda, Melilla ile Ceuta'daki sınırda jiletli telleri kaldırmak için elinden gelen her şeyi yapacağını bildirdi. Sınır güvenliği amacıyla jiletli telin kullanılması İspanya medyasında da tartışmalara yol açtı.

Avusturya Başbakanı Kurz, sığınmacı politikasında daha yakın işbirliği konusunda Almanya İçişleri Bakanı Seehofer ile uzlaşıya vardı. Berlin ve Viyana, Roma'yla birlikte "Gönüllüler Ekseni"ni oluşturacak. Yorumcular, henüz netleşmemiş bu işbirliği için seçilen isimden rahatsız.

İspanya'daki yeni hükümet 629 mülteciyi barındıran kurtarma gemisi Aquarius'a limanını açtı. Ancak Akdeniz geçişi, erzak yetersizliği nedeniyle zorlu geçecek. Malta ile İtalya, günlerce tartışmış, limanlarını gemiye açmamıştı. Yorumculara göre Aquarius dramı, Avrupa'nın iltica politikasının iflasını simgeliyor.

Danimarka Başbakanı Lars Lökke Rasmussen, Danimarka'da iltica talepleri kabul edilmeyen göçmenlerin gelecekte yurtdışındaki "pek de çekici olmayan" mülteci kamplarına gönderilmesini planladığını açıkladı. Bu kamplarla ilgili planlar aralarında Avusturya'nın da bulunduğu bazı ülkelerle birlikte gerçekleştirilecek. Bazı köşe yazarları bu gelişmeye alkış tutarken, diğerleri Avrupa iltica politikasının net bir rotaya girdiğini söylüyor.

AB zirvesinde buluşan devlet ve hükümet başkanları, sığınmacıların bağlayıcı kotalarla dağıtılmasına ilişkin tartışmalarını çözüme ulaştıramadı. AB Konseyi Başkanı Tusk ve çok sayıda Doğu Avrupa ülkesi, sığınmacı kotasını kaldırmak istiyor, Almanya ve Hollanda gibi istisnai ülkelerse dayanışma talep ediyor. Kutuplaşma, Avrupa basınına da hakim.

Birleşmiş Milletler, sığınmacıların Akdeniz'de yakalanması için Libya Sahil Güvenlik'i ile işbirliği yapan AB'yi sert bir dille eleştirdi. İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad El Hüseyin, bu işbirliğiyle Libya'daki 'alıkonma merkezleri'nde korkunç koşullar altında yaşamak zorunda kalanların sayısının arttığını ileri sürüyor. Bazı yorumcular komiserin görüşüne katılırken, diğerleri İtalya ve AB'nin arabuluculuğunu takdir ediyor.

Macaristan ve Slovakya, sığınmacıların paylaşımı konusunda 2015'te belirlenen kotalara karşı Avrupa Adalet Divanı'nda açtıkları davayı kaybetti. Bratislava kararı kabul ederken, Macar siyasetçiler direnmekte kararlı. Divan kararı sığınmacı politikasını ve Macaristan'a karşı tutumu nasıl belirleyecek?

Avrupa ve Afrika ülkelerinin devlet ve hükümet başkanları Paris'te, Akdeniz üzerinden göçü önlemek için yeni yollar aramak üzere buluştu. Sığınmacıların iltica başvuruları bundan sonra Afrika ülkelerinde alınabilecek. Bazı yorumcular bu yaklaşımı doğru bulurken, uygulanabilir olduğuna inanmıyor. Diğerleriyse dehşet içinde ve buluşmayı utanç zirvesi olarak değerlendiriyor.

Libya sahil güvenliği, Akdeniz'deki seferlerini arttırırken STK'ların Libya karasularında çalışmasını yasakladı. İtalya ve AB de teknik ve lojistik anlamda [Lbya'ya] destek veriyor. İtalya'ya gelen sığınmacı sayısı azalırken, STK ve sol siyasetçiler bu politikaları sert bir biçimde eleştiriyor. Avrupa nasıl bir tavır takınmalı?

Mültecilerle ilgili kurtarma girişimi tartışmasında İtalyan polisi 'Jugend rettet' örgütünün, Akdeniz'de seyreden Iuventa gemisine el koydu. Gemi mürettabatı insan kaçakçılarının girişimlerine destek sağlamakla suçlanıyor. Alman kökenli örgüt, diğer STK'ların çoğunluğu gibi kurtarma girişimlerini düzenleyen Davranış Yönetmeliği'ni imzalamayı reddetti. İtalyan medyası duruma öfkeli.

Balkan hattını kapatmak sorunu çözmedi. Bu yıl İtalya'ya 90 binden fazla göçmen geldi, 2 bin kişiden fazlası da Akdeniz'de boğuldu. Roma hükümeti, açık denizdeki mülteci kurtarma ekiplerine giderek daha eleştirel bakıyor, içişleri bakanlığı ve STK'lar, çalışmaları için bir Davranış Yönetmeliği konusunda görüş ayrılığı yaşıyor. Yorumcular hem STK'ların hem de AB'nin harekete geçmesi gerektiği görüşünde.

İtalya'daki mülteci sayısının artması üzerine Avusturya hükümeti sınır kontrollerini arttırmakla ve İtalya sınırına asker göndermekle tehdit etti. Avusturya Dışişleri Bakanı Kurz gerektiğinde sınırları "korumaya" hazır olduklarını söyledi. Bu sözler seçim kampanyası çığırtkanlığı mı, yoksa mülteci krizinde AB'nin başarısızlığının sonuçları mı?

Paris ve Berlin yönetimleri, mülteci krizinde Roma'ya "kararlı bir dayanışma" sözü verdi. Fransız dışişleri bakanlığının pazar günkü üçlü zirvenin ardından yaptığı açıklamaya göre, Almanya ile Fransa sığınmacı alımı sorumluluklarına uymak için çaba gösterecekler. Yardım örgütleri için de "davranış kuralları" getirilecek. Avrupa basını kararları boş laf olarak değerlendiriyor.

"Karşı oy kullanmış olsanız da verilen kararlar geçerli hukuku oluşturur." AB Komisyonu Başkanı Juncker bu sözlerle Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'ne karşı açılan, sözleşmeyi ihlal davasını savundu. Üç ülke mültecilerin üye ülkelere paylaştırılmasını öngören 2015 tarihli anlaşmaya uymamakta direniyor. Bu durumda Brüksel'in bundan sonra atacağı adımlar ne olmalı?

Macaristan hükümeti iltica yasalarını bir kez daha sertleştirdi. Parlamento, halihazırda ülkede bulunan ve bundan sonra ülkeye gelmek isteyen mültecilerin sınırlarda enterne edilmesini sağlayacak transit bölgelere onay verdi. Başbakan Orbán'ın ülkeyi itibarsızlaştırdığını eleştirilerinin yanı sıra, Macaristan'ın nihayet güvenli bir ülke olduğuna sevinenler de var.

Bir ülkeye girebilmek ve iltica başvurusu yapabilmek için AB ülkelerinin yurtdışı temsilciliklerine başvuranlara vize verme zorunluluğu bulunmadığı belirlendi. AB Avrupa Divanı salı günü vize verilip verilmemesinin iç hukukla ilgili olduğuna karar verdi. Pek çok hükümet AAD'nin kararıyla rahat bir nefes almış görünüyor. Ancak Avrupa basınında mahkeme kararıyla ilgili farklı görüşler yer alıyor.

AB Libya'yla daha sıkı bir işbirliğine girerek Kuzey Afrika'dan gelen göç dalgasına set çekmek istiyor. Devlet ve hükümet başkanları Malta Konferansı'nda Libya sahillerindeki kontrolleri yoğunlaştırarak mültecilerin Akdeniz'i geçmelerinin engellenmesi, ülkedeki kamplarda kalmalarının sağlanması kararı aldı. Yorumcular istikrarsız bir ülkeyle yapılan anlaşmanın hiç bir şey getirmeyeceği gibi, plana Moskova'nın da dahil olacağına inanıyorlar.

Avrupa Komisyonu mart ayından itibaren Avrupa Birliği'ne Yunanistan üzerinden giriş yapan sığınmacıları bu ülkeye geri göndermek istiyor. Dublin Sözleşmesi'nin ilgili maddeleri, Yunanistan'daki mülteci barınaklarının uluslararası standartlara uygun olmadığı gerekçesiyle 2011'de askıya alınmıştı. Bazı yorumcular Atina'nın hala hazır olmadığı görüşünü savunurken diğerleri ise sığınmacıların Yunanistan'a iadesine inanmıyor.

Mültecilerin paylaştırılmasına ilişkin halkoylamasının üzerinden bir ay geçtikten sonra göçmenler, kamuoyunda herhangi bir rol oynamıyor. Macaristan'da 2 Ekimde yapılan oylamada halkın yüzde 98'i AB'nin mültecilerin ülkelere paylaştırılmasına ilişkin kota uygulamasına karşı çıktı. Ancak katılım sadece yüzde 44, gerekli katılım oranıysa yüzde 50'nin üstüydü. Orbán mültecilerle ilgili halk oylamasında başarısız mı oldu?