Macron Le Pen'e karşı: Gerilim artıyor
Pazar günü yapılacak ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimlerine kısa bir süre kalmışken, Avrupa endişeli gözlerle Fransa'yı takip ediyor: Anketlere göre, görevdeki cumhurbaşkanı liberal Macron sağcı rakibi Le Pen’in önünde, ancak zaferinin garanti olduğunu söylemek zor. Seçimin sonucunu, kararsız sol eğilimli seçmenin belirlemesi bekleniyor. Yorumcular seçimi, AB’nin gidişatını belirleyecek önemli bir karar anı olarak görüyor.
Hiç değilse demokrasi için oy verilmeli
Upsala Nya Tidning, her iki adayın da sol seçmen için gerçek bir alternatif olmadığını düşünüyor:
“Fransa’da sol görüşlü pek çok seçmenin pazar günü boş oy kullanacağı söylentisi yayılıyor. Fransa, birleşmesi kolay bir ülke değil. Ancak halkın uzlaşması gereken bir mesele varsa eğer, o da yalnızca demokratik oy kullanmaları değil, aynı zamanda bütün dünya demokrasisi için oy kullanmalarıdır”
Sürekli kötünün iyisini seçmek hayal kırıklığı yaratıyor
Seçimin sonucu ne olursa olsun, El Periódico de España önümüzdeki beş yılın karanlık geçeceğini düşünüyor:
“Fransa’daki ve genel olarak bütün ülkelerdeki yurttaşlar, bir şeye karşı oy kullanmaktan ve istemeseler de kötünün iyisini seçmek zorunda kalmaktan bıkmış görünüyor. ... Sonuç ne olursa olsun, giderek daha fazla demokratik ülkede seçmenlerin neden aşırı sağcı adaylara yöneldiğini geleceğimiz için anlamak gerekiyor. ... Durumun önümüzdeki yıllarda hem ülke, hem de kendileri için daha da kötüye gideceğine inanan Fransızların sayısı sürekli artıyor. On yurttaştan sekizi ise önümüzdeki beş yıl içinde büyük toplumsal hareketler yaşanmasını bekliyor.”
Macron'un Avrupa'sına açık çek verilmemeli
Haftalık Marianne gazetesi, kazanması halinde Macron'un, zaferinin anlamını yanlış değerlendirebileceği tehlikesine işaret ediyor:
“Pazar günkü sonucun yorumlanmasına hazırlık olarak, seçimin Avrupa Birliği için bir referandum olduğunu ilan edip, bunu sürekli dile getirmek alaycı bir argüman olmuyor mu? Yeniden seçilmesi halinde Cumhurbaşkanı, 11 Nisan [1. tur seçim] ile televizyon düellosunun gerçekleştiği 20 Nisan arasında aşırı sağa karşı inşa ettiği duvardan kaynaklanmasına rağmen, zaferi getirenin Avrupa meselelerine yaklaşımının da olduğu sonucuna varmayacak mı? Seçim zaferini AB ile ilişkilendirmek, endişe verici bir açık çek olur.”
Tabuyu yıkmakta haklılar
Şansölye Olaf Scholz ile Portekizli ve İspanyol mevkidaşları António Costa ve Pedro Sánchez, Fransız halkına Macron'a oy verme çağrısında bulundu. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un bu müdahaleye bir itirazı yok:
“Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AB'nin geleceği söz konusu. Pek çok yurttaş 'açık sözlülüğe' değerlerden daha fazla önem atfediyorsa, Avrupa'nın Fransızlara Le Pen'in cumhurbaşkanlığından duydukları korkuyu açıklamasında yanlış bir şey yok demektir. Scholz ve dostları, Le Pen'in destekçilerini etkileyemeyecek. Fakat Avrupa'nın önde gelen sosyal demokratları, liberal Macron'dan rahatsız birkaç solcuyu oy kullanmak için motive edebilirse, bu küçük tabunun yıkılmasına değmiş olur.”
Muhalefete parlamentoda daha fazla yer açın
Le Monde'un İtalya muhabiri Jérôme Gautheret, Fransa'ya komşusunun seçim reformu fikrini benimsemesi tavsiyesinde bulunuyor:
“Seçim yasasını değiştirme meselesine gelince, İtalyan politikacılar düşüncelerinin merkezine istikrar ve temsiliyet arasındaki çelişkiyi koyuyor ve bunu kendi çıkarlarına göre değiştiriyor. Alpler'in bizim tarafımızda, bir doz daha nisbi temsiliyet içeren seçim yasasına ihtiyaç var. Ancak bu, seçim kampanyası esnasında sıklıkla dillendirilip seçimden hemen sonra tutulmayan vaatler rafına kaldırılan bir konu. Hiçbir iktidar kendi manevra alanını kısıtlamayı kolay kolay kabul etmiyor. Ancak Emmanuel Macron, yeniden seçilmesi halinde bir beş yıl daha toplumsal öfkenin yol açacağı hareketlere maruz kalmamak için bu konuya öncelik verirse iyi eder. ”
Direnişe devam
Le Courrier, Fransa’daki muhalifler için meselenin artık protesto olanaklarını güvenceye almak olduğunu düşünüyor:
“Marine Le Pen’in cumhurbaşkanı olması, bütün idari yapılar üzerindeki etkisini süratle yaymak, yargıyı ezmek ve her türlü muhalefete saldırmak için hiç vakit kaybetmeyecek faşist bir partiye geçit verilmesi anlamına gelir. ... Alternatifi Macron ise daha pembe bir tablo çizmiyor. O da protesto hareketlerinin bastırılması, iltica politikalarının sıkılaştırılması ve toplumsal ve çevresel koruma projelerinin uygulanamaması demek. Ancak yine de devlet aygıtını yok etmek gibi bir niyeti yok. Muhalefetin varlığını parlamentoda ve özellikle de sokaklarda sürdürme ihtimali sürüyor. Direniş buralarda devam etmeli.”
Fransa için net bir vizyon mu? Bulunamadı!
Le Figaro, çarşamba günü TV düellosunda karşılaşan Macron ve Le Pen’i kafaları fazla karışık ve fazla teknokrat bulmuş:
“Ortaya çıkan koca bir öneriler karmaşasını düzene sokacak bir vizyon geliştirilmeden, ortaya nüfusun belirli gruplarına yönelik finansman konseptleri ve tedbirler yığıldı. Seçmenin büyük bir kısmının kimi zaman kendilerini olan bitene dahil hissetmediğinden korksak yeridir. Ulusun gayrimaddi gücü -tarihi, kurumları, güzelliği, dili, prestiji, kültürü ve ekolü- bu sayılar denizinde neredeyse kaybolup gidecekti. Hal böyleyken, politika, düzenleyici teknokrasiye indirgenmemeli.”
Sağ popülist dinamikler
Ethnos editörü Timios Fakalis, Le Pen’in anketlerde yüksek oranlara ulaşmasını şöyle açıklıyor:
“Yunan-Fransız Bilim Enstitüsü Başkanı Giorgos Stephanidis’in vurguladığı husus önemli; ilk turda daha da sağcı bir parti vardı, o da Eric Zemmour’un partisiydi: ‘Bu, Le Pen’in aşırı sağcı olarak değil, ‘makul’ bir aşırı sağcı olarak sunulmasını sağladı. Yanınızda daha aşırıcı bir parti varsa, siz de daha az aşırıcı görünürsünüz.’ ... Le Pen’in anketlerde zirveyi zorlamasını sağlayan bir diğer unsur da ilk turda bölünmüş ve kararsız görünen klasik sağ tabandan çok fazla oy almasıydı.”
Macron sol seçmeni harekete geçirmeli
Aftonbladet, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak için Macron’un sol seçmeni ikna etmesi gerektiği analizinde bulunsa da bunun zor olacağından endişeleniyor:
“2018’deki sarı yelekliler protestolarının ardından Cumhurbaşkanı, akaryakıta getirdiği ek iklim vergisi zammı konusunda geri adım atmak zorunda kalmıştı. Sol, Marine Le Pen’in politikalarına pek bir teveccüh göstermiyor gibi görünüyor. Pazar günü Macron’u bekleyen en büyük tehlike, Mélenchon seçmeninin evlerinde kalması. Piyasa dostu liberal Cumhurbaşkanı, onları ikna etmek için yeterli çaba göstermedi. 2017’den beri sağ bir politika izliyor. Sola çark etmesi için yalnızca dört günü kaldı.”
Israrcı kurgular işe yaramıyor
Macron'un halkla ilişkiler kokan bağrı açık son fotoğrafını şöyle analiz ediyor Der Tages-Anzeiger:
“Şimdilerde makaleler, kitaplar ve sosyolojik araştırmalar, sınıflar üstü Macron nefreti fenomenini anlamaya çalışıyor. ... Büyümüş de küçülmüş bir çalışkan öğrencilikle geçmiş gençlik döneminden gelen belagatli bilgiçliğe ve kozmopolit eğitimli orta sınıf tavrına sahip. ... Böyle bir imaj ortadayken, Macron'un ekibi belli ki şunu iddia etmeye çalışıyor: Cumhurbaşkanı sadece hükümet dosyaları üzerinde çalışmıyor. ... Ancak sorun şu ki, kişi aceleyle ve var gücüyle aslında tam zıddı olduğunu göstererek imajını düzeltmeye çalışırsa, sözde ya da gerçek olan zaaflarının altını daha da kalın çizgilerle çizmiş olur.”
Seçimin sonucunu öngörmek mümkün değil
Falter, Avrupa entegrasyonunun yıkımın eşiğinde olduğu kanısında:
“[Le Pen’in] seçilmesi anketlere göre olası değil, ancak bir zamanlar Donald Trump’ın da Beyaz Saray’a çıkacağı akıllara getirilemiyordu. Fransa artık ABD kadar öngörülemez bir ülke oldu. ... Görevdeki cumhurbaşkanı, ülkenin milliyetçi-otoriter sulara sürüklenmesini önlemek için sağı ve sol demokratları arkasında birleştirmeli. Beş yıl önce mümkün olan şey, şimdi daha da güç hale geldi. Yurttaşların öfkesi, muhafazakâr ve sosyal demokrat düzeni parçaladı. Macron’un, Cumhurbaşkanı için oy çağrısında bulunmayan sol-popülist Jean-Luc Mélenchon cephesinden seçmen toplaması gerek.”
Artık aynı adaylar değiller
La Stampa, adayların son cumhurbaşkanlığı seçimlerine kıyasla değişen başlangıç pozisyonlarını analiz ediyor:
“Beş yıl önceki adayların aynısı gibi gözükseler de artık öyle değiller. Le Pen, Éric Zemmour’un adaylığının beklenmedik bir şekilde beslemiş olduğu radikal sağcı imajından kurtulmak için ‘gayrişeytanlaşma’ yani ‘normalleşme’ üzerinde çalıştı. Macron ise ardında, öfke dolu sarı yelek protestoları, Covid, Ukrayna’daki savaş ve yüzde 51’lik zafer öngören endişe verici anketlerin de gösterdiği üzere hafife alınmış bir seçim kampanyasının damga vurduğu beş yıllık bir iktidar dönemini bıraktı.”
Le Pen'in tehlikeli planları
Portekiz’deki Minho Üniversitesi’nden siyaset bilimci Sandra Fernandes Público’da, Pazar günü Le Pen kazanırsa, Avrupa derin bir krizle tehdidiyle karşı karşıya kalır, diyor:
“Marine, Fransa’nın AB’den ayrılması konulu bir referanduma açık kapı bırakıyor. ... Cumhurbaşkanı olarak ilk icraatı, vatandaşlık hakkı sağlayan Jus soli uygulamasını yargıya taşımak ve kaldırmak amacıyla göç ve yabancıların statüsü hakkında bir referandum düzenlemek olacaktır. “Mavi tsunami”, Başbakan Orbán’ın Macaristan’da yaptığı türden bir kurumların etrafından dolaşma ve popülizm anlamına gelebilir. Ve bir de Rusya’yla ilişkilerin normalleşmesi ve Fransız-Alman ilişkilerinde yaşanacak derin bir yarılma.”
Fransa, Polonya ve Macaristan’ın yolundan mı gidiyor?
Rzeczpospolita ikna olmuş durumda:
“Le Pen’in kazanması, son nesliyle Polonya’nın güvenliğini ve refahını sağlamış olan Batılı kurumlara güçlü ve belki de kati bir darbe indirecektir. ... AB, Macaristan ve Polonya’yla yaşadığı ve uzun yıllar süren anlaşmazlıklar yüzünden zayıfladı. Bu, Putin’in Ukrayna’nın işgal edilmesi durumunda Batı’da bir uzlaşı eksikliğinin yaşanabileceği değerlendirmesini yapmasına sebep olan unsurlardan biri olabilir. Ancak Fransa, Polonya ve Macaristan’ın yolundan gitmesinin sonuçları çok daha büyük olur. Avrupa Birliği’nin Fransa ve Almanya arasındaki uzlaşı temelinde kurulduğunu düşünecek olursak, Paris olmadan yalnızca Berlin’in liderliğine bel bağlanabilir mi? Tarihsel deneyimlerimiz bize bunun aksini söylüyor.”
Genç seçmenler kıskaçta
Sosyolog Didier Fassin, Libération’da pek çok Fransız gencin sandığa gitmemeye karar vermesinin şaşırtıcı olmadığı yorumunda bulunuyor:
“Son on yılda oy kullanma hakkı kazananların cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hep muhafazakarlar ve aşırı sağcılar arasından bir tercihte bulunması gerekti. Çoğunluğu geleneksel olarak sola oy veren gençler artık böyle bir tercih yapmak istemiyor. ... Thatcher’ın meşhur ‘Alternatif yok’ sloganı [onlar için] ekonomiden siyasete kaydı. Bunun ‘Gelecek yok’ şeklinde değişmesi de yakın. ... Gençler oy kullanmama ya da geçersiz oy kullanma kararlarından dolayı suçlansa da, kendilerini buna politikacıların zorladığı kanısına sahip.”
Le Pen Kremlin'in başını ağrıtabilir
Rusya’nın bu kez Macron’un kazanmasından yana olması daha muhtemel, diyor Radio Kommersant FM:
“Beş yıl önce ikinci tur oylamadaki düelloda Kremlin’in sempatisi daha ziyade Le Pen’e yöneldiyse de (hatta kendisi Putin tarafından ağırlanmıştı), bugün durum o kadar net değil: Le Pen, Rusya’yla bağlantılarını unutmaktan yana. Bucha trajedisinden sonra Fransa büyükelçisinin Moskova’dan geri çağrılmasını istemişti - Macron ise böyle radikal bir adım atmaya hazır değildi. Ayrıca Le Pen, Rusya’ya karşı en sert yaptırımların uygulanmasını savunan sağcı Polonya hükümetiyle de yakın dirsek temasında. Buna karşın Macron, Putin’le diyalog kurma gerekliliği konusunda ısrarcı ve bu yüzden de aynı Polonyalılar tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor.”
Hayat memat meselesi
Jutarnji list, ikinci tur oylamanın AB’nin geleceğine yönelik bir referanduma dönüşeceğini söylüyor:
“Tehlikeli bir seçim sonucunu önlemek için geleneksel partilerin güçlerini birleştirmesini dahi beklemek güç. Çünkü AB’nin en büyük iki parti grubuna mensup iki geleneksel parti, yani Sosyalistler ve Cumhuriyetçiler (Halk Partisi ve Sosyal Demokratlar), tam bir hezimete uğradı. Seçim kampanyası desteği almak için gereken yüzde 5’lik barajı bile aşamadılar ve böylece adaylarını kişisel iflas tehlikesi altında bıraktılar. Dolayısıyla 24 Nisan’daki ikinci oylama, AB’nin geleceğine yönelik bir nevi referandum olacak.”
Yeni bölünme halk ve seçkinler arasında
Seçimden sonra Fransa, Macron, Le Pen ve Mélenchon tarafından temsil edilen üç blok halinde bölünmüş görünüyor. Contrepoints, geleneksel çizgilerin ise anlamını yitirdiğini yazıyor:
“Sağ-sol ayrımının yerini, seçkinci blok ile halk bloku arasındaki bölünme aldı. Halk bloku, milliyetçi ve komünist kanatlardan oluşuyor ki, bu da ilk tur oylamada Emmanuel Macron tarafından temsil edilen seçkinci bloka avantaj sağladı. Eskiden PS [Sosyalist Parti] ve LR [Cumhuriyetçiler] arasında var olan ayrım artık yok. Yüzde 2 oy alan Anne Hidalgo ve yüzde 4,7 oy alan Valérie Pécresse ile eski siyasi sınıf, muhalefette oldukları beş yılı kendilerini yenilemek için kullanamadı.”
Artık klasik partiler yok
Ekonomist Daniel Cohen, L’Obs’taki yazısında son beş yıl içinde Fransa’nın siyasi yaşamında köklü değişimler olduğu yorumunda bulunuyor:
“Önce şu net tespiti yapalım: Artık geleneksel siyasi partilerin Fransa’da oynadığı bir rol kalmadı. Macron, Le Pen, Mélenchon ve Zemmour’un ortak noktası, gerçek bir adaylık sürecinden geçmemeleri. Hepsi de kendi kafalarına göre birer parti kurdular (partisi ona miras kalan Le Pen hariç) ve bu partilerin şimdiye kadarki tek adayları kendileriydiler (Jean-Marie Le Pen dahil). Bu dönüşümün önünü açan iki gelişme oldu: Artık yüksek otoritelere tahammülü olmayan bir kamuoyu ve her şeyin bir erkeğin ya da kadının seçilmesi etrafında döndüğü yozlaşmış bir beşinci cumhuriyet.”
Le Pen'in Rusya'yla yakınlığı unutuldu mu?
Helsingin Sanomat, Marine Le Pen’in halen bu kadar taraftar toplaması karşısında şaşkın:
“Finlandiya’dan bakınca, Fransızların Le Pen’in Rusya’yla olan bağlantılarını bu kadar çabuk unutması veya görmezden gelmeyi tercih etmesi şaşırtıcı. Umalım ki bu mesele ikinci tur oylama öncesi tartışma konusu olsun. Ukrayna’da savaşın sebep olduğu dehşetin görüntüleri buradan olduğu gibi Fransa’dan da görülebiliyor ve bunlara kimse kayıtsız kalmamalı. Elbette hür demokrasilerde yurttaşlar nasıl düşünüyorsa o doğrultuda oy kullanır. Ancak oy verme kabinine girdiklerinde, doğru bir karar verebilmek için adaylara ilişkin gerçekçi bir resme sahip olmaları gerekiyor.”
Sol seçmenin hayal kırıklığı
Siyaset bilimci Alexandru Gussi, Contributors blogunda, görevdeki cumhurbaşkanının bu kez ikinci tur seçimlerde 2017’de olduğu gibi sol seçmenin oylarına güvenemeyeceğini söylüyor:
“Macron beş yıl önce popülist, ama Avrupa yanlısı, sistem karşıtı ve merkezden çıkıp politikacılara yönelen bir aşırılıkçılıktan söz edilen bir kampanya yürütmüştü. Bunlar bir iz bırakmıştı ve Macron şimdi pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğrattı - en başta da vaktiyle soldan ona gelen ve seçmen analizinin bize gösterdiği üzere bugün Mélenchon’a geçen seçmenleri. Bunlardan pek azı 24 Nisan’da Macron’a dönecek. Macron’un solcu seçmenlerinin hayal kırıklığını özellikle büyüten şey, beş yıl önce vaat edilenin tam da aşırı sağın ilerleyişinin durdurulacak olmasıydı.”
Fransa'nın parlamentoyu güçlendirmesi şart
ARD Paris muhabiri Julia Borutta tagesschau.de'deki yazısında, Macron'un hayal kırıklığına uğramış seçmenlere sunabileceği en iyi şeyin, seçim yasasında esaslı bir reforma gidilmesi olacağını yazıyor:
“Herkesin arkasında sıralanması gerektiği ve hemen her şeye kadir bir cumhurbaşkanının olduğu başkanlık cumhuriyetinden, seçimlerde nispi temsil sisteminin uygulandığı bir güçlendirilmiş parlamentoya geçiş. Fransızların siyasi kanaatleri bu sayede nihayet Ulusal Meclis’te kâfi oranda temsil edilir hale gelir - parlamenter denetime tabi tutulacak aşırı görüştekiler de buna dahil. Bir zamanlar kendini Jüpiter'e benzeten Macron için bu sancılı bir adım olur. Ancak işin sonunda, Fransa’yı bekleyen düellonun bir daha asla gerçekleşmemesini sağlamanın yegâne yolu bu.”
Frexit mi liderlik mi?
Slate, ikinci oylamada sandıktan çıkacak adayın Fransa’nın dünyada üstlendiği rol üzerinde etkileri olacağı konusunda uyarıda bulunuyor:
“Asıl mesele şu: Avrupa’da kalmak ve diğer Avrupalıların bize sıklıkla layık gördüğü liderlik rolü için çabalamaya devam etmek mi istiyoruz? Yoksa Fransa’nın yönünü Boris Johnson’ın işaret ettiği acıklı istikamete, hiç olmayacakmış gibi davrandığımız bir Frexit’e doğru çevirmek mi istiyoruz? Diktatör Putin Avrupa’nın göbeğine savaşı getirmişken ve Eski Kıta’daki aşırı sağcı hareketlerini etrafında toplamaya çalışırken biz müttefiklerimize sırt mı dönmek istiyoruz? 24 Nisan'daki ikinci tur oylamada dünyanın geri kalanına ne olmak istediğimizi göstermiş olacağız.”
Fransa, Macaristan olamaz
Seçmenlerin mantıklı davranmasını umut ediyor El Mundo:
“%26'lık rekor bir oranda seçmenin sandığa gitmemesi yeniden gündemde ve gözlemciler bunun Le Pen'in şansını artırdığı belirtiyor. Öte yandan, oyların yüzde 20'sini alan sol aday Mélenchon'dan Pécresse, Jadot ve Hidalgo'ya kadar seçimin başlıca kaybedenlerinin, seçmenlere Le Pen'e oy vermeme çağrısında bulunması dikkate değer. Söylemini yumuşatıp ekonomiye odaklanmasına rağmen, öncesinde olduğu gibi onu Avrupa karşıtı ve yabancı düşmanı bir projeyle ilişkilendirmeye devam ediyorlar. Seçmenler ikinci tur oylamada sorumluluk üstlenmeli: Fransa, Macaristan olamaz. Böyle bir deney kesinlikle yapılamaz.”
Macron'un işi kolay olmayacak
Le Pen ile gireceği düelloda görevdeki cumhurbaşkanının şansının 2017'den daha düşük olduğunu yazıyor haftalık Documento gazetesi:
“Macron görev süresi boyunca iletişim bakımından yıprandı, çünkü ortalama bir Fransız’ın gözünde ‘zenginlerin cumhurbaşkanı’ oldu. Dolayısıyla, popülist söylemlerle kenar mahallelerde yaşayan toplumun alt tabakalarına ulaşmaya çalışan Le Pen’in aksine, şehirli orta tabakadan gelecek oylara bel bağlıyor Macron. En basit ifadeyle, Macron şunu diyemez: ‘Le Pen’i durdurmak için beni seçin.’ Diyemez, çünkü Fransızlar Le Pen’in cumhurbaşkanı olmasından korkmuyor.”
Le Pen yalnızca görünüşte değişti
Sme, Marine Le Pen'in cumhurbaşkanlığının Avrupa açısından iyi olmayacağını söylüyor:
“Le Pen hâlâ yıkıcı bir güç olmaya devam ediyor ve kazanırsa demokratik Avrupa'nın şu anda en çok ihtiyaç duyduğu şeyi, Ukrayna'daki çatışmayla, pandemi sonrası ekonomik toparlanmayla veya yeşil ekonomiye geçişle ilgili birlik ve işbirliğini tehlikeye atacak. ... Aşırı sağ, daha önce Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmaya hiç bu kadar yakın olmamıştı. Ve bu da kriz zamanlarında hiç hoş bir durum değil. Zira Le Pen'in sahip olduğu Rus yanlısı ve İslam karşıtı politikacı imajını yumuşatmaya çalışması, sahip olduğu siyasi tabiatı değiştiği anlamına gelmiyor.”
Sistem karşıtları güçlü
Corriere della Sera uyarıyor:
“Egemenlikçi sesler her zamankinden daha gür çıkıyor. Şimdi de aydınlanmanın, aklın, evrensel insan haklarının, gezegenimizdeki kardeşliğin anavatanında. ... Marine Le Pen’in dün cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda aldığı yüzde 24’lük olağanüstü oy, dostu Viktor Orbán’ın üçte iki çoğunluğundan daha kıymetli. Marine Len Pen'in destekçilerine, Troçkistler ve kralcı gruplarla birlikte, sistem karşıtı seçmenleri yüzde 50'lik eşiğin üzerine çıkaran Éric Zemmour'un aşırı sağını ve Jean-Luc Mélenchon'un radikal solunu da eklemek gerekir.”
Ülke zor meselelerle yüzleşmeye mecbur
Rzeczpospolita, Macron'un yeniden seçilmesinin Le Pen'in cumhurbaşkanlığı ihtimalini sonsuza kadar ortadan kaldırmayacağını söylüyor:
“Macron bu mücadeleden galip çıksa dahi Fransa zor meselelerle yüzleşmeye mecbur kalacak. Görev süresinin başında Cumhurbaşkanı'nın bizzat kendisi, ülkeyi kökten değiştirme konusunda başarısız olması halinde Le Pen'in 'beş veya on yıl içinde' iktidara geleceğini söylemişti. Sol da birleşmek zorunda: Bunu şimdiki oylamadan önce yapmış olsalardı, Le Pen ikinci tura çıkamazdı. Tehlike devam ediyor: 2027'de aşırı sağın lideri daha 60 yaşına bile gelmemiş olacak.”