Eski hayatımız mı, yeni bir normal mi?

Sokağa çıkma kısıtlarını gevşetmeye cesaret eden Avrupa ülkelerinin sayısı giderek artıyor. İspanya'da cumartesi gününden beri belli yaş grupları belli saatlerde yürüyüşe çıkabiliyor. Yunanistan'da sokağa çıkmak için artık telefon mesajıyla izin istemek gerekmeyecek. Köşe yazarları Korona pandemisinin ardından insanları olağan günlük yaşantılarının bekleyip beklemediğini tartışıyor.

Tüm alıntıları göster/kapat
Protagon.gr (GR) /

Ortak çilemiz bitti, herkesin çilesi kendine

Protagon köşe yazarı Rea Vitali, özleyeceği şeyleri sıralıyor:

“Ortak trajedimizi özleyeceğim. Evet, yaşadığımız şey ortak bir trajediydi. Ölümde eşit olmak gibi ironik bir şekilde 'demokratikti' bu trajedi. Bugünden itibaren herkes kendi trajedisiyle, kendi dertleriyle baş başa kalacak. ... Korona yürüyüşlerimi de özleyeceğim. Ne yürüyüşlerdi ama! ... Evrene başka gözlerle baktık. Doğayı nasıl da sevdik, saydık! Kim bilir kaç tane çiçeği inceledik, kokularını içimize çektik. Boşalan şehir bile çok güzeldi. Bambaşka bir şehir olmuştu, tıpkı [Metafizik resim akımının öncüsü İtalyan ressam] Giorgio de Chirico'nun tabloları gibi.”

Rzeczpospolita (PL) /

Koronalı gelecekten korkmayın

Rzeczpospolita okurlarının gelecek korkularını azaltmaya çalışıyor:

“Bu krizden korkmamalıyız. Tamam, bir şeyler değişecek hayatımızda, ama bu değişiklikler zaten olacaktı. Bu krize soğuk bir ırmağa girer gibi girmeli, en kısa zamanda karşı kıyıya çıkmalıyız. Orada gerçekten de bambaşka bir dünya bekliyor olacak bizi. Ekonomi eski ekonomiye benzemeyecek, ama korkmayın, ekonomi diye bir şey olacak orada da. Yeni şirketler, yeni sektörler, yeni meslekler eskilerinin yerini alacak. Yeni iş olanakları doğacak. Ve 1929 Dünya Ekonomik Krizi sırasında henüz varolmayan dijitalleşme ve mobilite sayesinde bugün bu süreç çok daha hızlı ilerleyecek.”

Webcafé (BG) /

Mutluluk yeni bir araba değil, kucaklaşabilmektir

Webcafé, sokağa çıkma kısıtları sırasında insanların hayattaki önceliklerine kafa yorduğuna inanıyor:

“Hayata anlam veren şeylerin en son model bir araba ya da en yeni tasarım bir çanta olmadığını şimdi anlarız belki. Çoğu zaman ayırdında olmadığımız küçük şeylerin ne kadar önemli olduğunu anlamamız için Covid-19'un gelmesi lazımmış demek ki. Yeni seksi deri ceketiniz iyi bir dost tarafından kucaklanmanın yerini tutamaz, değil mi? ... Pandemiden sonra tüketim toplumunun yeryüzünden silineceğini, herkesin bambaşka hayatlar süreceğini düşünmek saflık olur gerçi, ama öte yandan bir şeyleri değiştirmenin tam zamanı şimdi.”

Večernji list (HR) /

Pazar günleri alışveriş yapmayın

Hırvatistan'da önlemler gevşetilirken, pazar günleri marketlerin kapalı kalmasına karar verilmesi ülkede büyük bir tartışmaya yol açtı. Večernji list bu uygulamayı eleştirenlere kızıyor:

“Mağazaların pazar günleri de açık olmasını savunan normal vatandaşlar ve varsıl seçkinler, hayatları boyunca pazar günü çalışmayanlar. ... Bu insanlar haftada sadece beş gün çalışır, üstüne üstlük bilgiçlik yapıp çok az kazanan tezgahtarlar için adil ücret ister, o zaman koşa koşa pazar günleri de çalışacaklarını söylerler. ... Bu insanlar fildişi kulelerinden çıksınlar önce ve bu kadınların yerine koymaya çalışsınlar kendilerini. Ama yapmazlar. Hem kendi işleri ve çocukları, sıradan bir tezgahtardan ve onun çocuklarından çok daha kıymetliyken neden yapsınlar ki?”

Público (PT) /

Meşum sözcüğün dönüşü

Público, Portekiz'in kemer sıkmaktan başka çaresi olmadığını tahmin ediyor:

“Evlere kapanmak başlı başına bir sıkıntı yaratırken buna bir de yaklaşık yüzde 7 düzeyinde olması beklenen cari açık, yükselen kamu borçları ve faiz oranlarının olumsuz seyri eklendiğinde, hükümetin maaşlar, emeklilik ödemeleri ve diğer sosyal harcamalardan kesinti yapmak ya da vergileri yükseltmek dışında pek de bir şansı olmadığı görülüyor. Eğer o meşum sözcüğü telaffuz edip de aforoz edilmekten çekiniyorsak bu stratejiye 'uyum sağlama', 'bütçe düzeltmesi' ya da 'kemer sıkma' diyebiliriz. Ancak bu en fazla sembolik bir sorun olacaktır, çünkü nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, yurttaşlar tasarruf önlemleriyle karşı karşıya kalacaktır.”

Novi list (HR) /

AB'nin hayatla imtihanı

Günlük hayatın normalleşmesi konusunda ülkelerin tek başlarına adım atması yerine, Avrupa çapında ortak bir düzenleme daha doğru olur, diyor Novi list:

“Korona krizi sadece AB'nin varlığını sürdürmesi değil, varlığının anlamı açısından da önemli bir süreç. Avrupa artık kaçınılmaz olan ve bütün üyelerini önünde sonunda vuracak olan ekonomik durgunluğa ortak bir tepki vermezse, AB'nin varlığı da anlamsızlaşır. ... Ancak Avrupa'nın tamamında bir uzlaşma sağlanabilirse Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) yeniden canlanabilir. Bunun yolu da, bütün mekanizmanın ince ayarlarının yapılmasından, tek tek ülkelerde alınacak önlemlerinin azami uyumundan, mümkün olan her yerde ekonominin gaz pedalına basmaktan ve boşta çalışan ekonomilerde de Avrupa çapında koordineli olarak mümkün olanın en iyisini yapmaktan geçiyor.”

Milliyet (TR) /

Sosyal devletler ayakta kalacak

Tek hedefleri ekonomik büyüme olan devlet modelleri, Korona kriziyle beraber iflas etti, diyor Milliyet:

“Ne liberal ekonominin ne de devlet kapitalizminin işlemediği artık iyice ayyuka çıktı. ... İngiltere, ABD, Fransa gibi Batılı yani kapitalist ülkelerin açıkladıkları yardım paketleriyle halklarını bir sosyalist devlet edasıyla sarmalamaları, yine sağ kanattan gelen iktidarların hakim olduğu kuzey Avrupa ülkelerinin şu an en sosyalist politikaları uygulayan devletler olmaları da bu farkındalığın hayata geçtiğini gösteriyor. ... Şurası artık kesin: Bundan böyle GSMH odaklı büyümeye değil, nasıl büyüdüğüne, refahın eşit dağıldığına önem veren daha paylaşımcı ve kendi öz kaynaklarını güçlendiren devletler ve düzenler öne çıkacak.”

Wedomosti (RU) /

Hijyen bilinciyle birlikte kaygı da artacak

Vedomosti için yazan Moskova'daki New Economic School'un rektörü Ruben Yenikolopov, Korona krizi sonrası dönemin, korkuların hüküm süreceği bir dönem olmasından kaygılanıyor:

“Krizden sonra insanların davranışları değişecek. Olumlu gelişmeler arasında hijyeni daha ciddiye almaları ve ellerini daha sık yıkamaları yer alacak. Ancak sokakta rastlanan her yabancı, potansiyel bir bulaş kaynağı olarak görülecek olursa, işleyen bir ekonomi için şart olan toplumsal güven sekteye uğrar. Üstelik on yılda yaşanan bu ikinci ekonomik kriz, genç kuşağın daha temkinli, risk almak konusunda isteksiz olmasına da yol açacaktır. Buna benzer bir etki, Büyük Buhran sonrası ABD'de görülmüş ve krizin üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen insanların davranışlarını etkilemeyi sürdürmüştü.”

Libération (FR) /

Tek yol hümanizm

Devletlerin bu kriz döneminde insan hayatını ekonomiden üstün tutmaları, dayanışmacı tutumun alternatifi olmadığını gösteriyor, diyor filozof Francis Wolff, Libération'daki yazısında:

“Dayanışma artık sadece etik değil, aynı zamanda bir ölüm kalım meselesi. ... Bugün dünya çapında bilim insanlarının kurduğu takdire şayan işbirliğini, yarın Avrupa çapında, hatta belki de Afrika kıtasına yapılacak maske ve solunum cihazı yardımları izleyecektir. Bunun ardından bir de tüm insanlığın faydalanacağı bir ilaç ya da aşı üretilirse ne âlâ. Bir adım daha ileriye gitmemizde ne sakınca var? Belki de küresel düzeyde bir reasürans ile finanse edilen dünya çapında sağlık ve sosyal güvence sistemleri bizi bekliyordur. ... Gerçekçi değil mi dediniz? Dünyadaki yegane gerçekçi çözümün insancıllıktan geçtiğini görmüyor musunuz?”

Tages-Anzeiger (CH) /

Siyasetin çizdiği pembe tabloya son!

Etik profesörü Peter Schaber Tages-Anzeiger'deki yazısında, risklerle akılcı bir şekilde baş etmeyi öğrenmemiz gerektiğini söylüyor:

“Dünya Korona pandemisine hazır değildi. Kimi devletler diğerlerinden daha az hazırlıklıydı, ama hiçbiri gerektiği kadar hazırlıklı değildi. Oysa bir pandemiyle karşılaşmayı her zaman hesaba katmalıydık. ... Siyasetçiler bu türden sorunların dile getirilmesinden hiç hoşlanmaz. Her şeyin yolunda olduğunu telkin etmeyi tercih ederler. Ancak biz tutumumuzu gözden geçirip daha kötümser olmak zorundayız. ... Ama geleceği kapkaranlık gören ve yapılacak hiçbir şey olmadığını söyleyen edilgen bir kötümserliğe kapılmak da doğru değil. Çünkü bir taraftan da en kötüyü mümkün olduğunca engellemek için elimizden geleni yapmak zorundayız.”

Rzeczpospolita (PL) /

Sosyal sistemi tersyüz etme zamanı

Rzeczpospolita'nın tek dileği, krizden önceki gibi yolumuza devam etmememiz:

“Yaşadığımız krizi, hemen unutabileceğimiz bir dönem olarak görmek başımıza gelebilecek en kötü şey olur. Çünkü artık sağlık sisteminin devletin tali bir görevi olduğuna, sistemdeki sorunların özelleştirmeyle ve yönetimin yerelleştirilmesiyle çözüleceğine bizi hiç kimse inandıramaz. ... Sistemi değiştirmek için sosyal dayanışma ağının baştan aşağı yeniden inşa edilmesi lazım; mesela vergi sisteminde somut adımlar atılabilir, zenginler daha çok vergi ödeyebilir. İçinde bulunduğumuz kriz, devlette ciddi bir reformu hayata geçirmek için bulunmaz bir fırsat.”

Gordonua.com (UA) /

Tek çare, koşulsuz temel gelir

Televizyon sunucusu Savik Shuster Gordonua.com'daki yazısında, Korona krizinden çıkaracağımız bir ders de, sosyal sistemlerin temelden değişmesi gerektiğidir, diyor:

Koşulsuz bir temel gelir her bireyin ailesine ve topluma karşı sorumluluğudur. ... İspanya Korona krizi sırasında ve sonrasında koşulsuz temel ücret ödeme kararı aldı. ... Bence rüşvete karşı en etkili önlem de koşulsuz temel gelir uygulamasıdır. Çünkü vatandaş devletin sağladığı gelirin kendisine yüklediği sorumlulukla rüşvetçi memurları izler. Çünkü çalınan para kendi cebinden çıkmaktadır. İşte bu nedenle parlamentodaki siyasetçilere, hükümete ve başkanın ofisindekilere önerim, bu konuyu ciddiye almaları.”

Le Temps (CH) /

Kültür ve sanat zarar görmesin

Sanatçılar ve kültür kuruluşları etkinliklerini giderek dijital ortamda paylaşmaya başladı. Le Temps online etkinliklerin uzun vadede kolektif kültürel hazzın yerini tutamayacağını söylüyor:

“Sokağa çıkma yasağıyla başlayan sanal kültür ve sanat etkinlikleri başta çok cazipti, ama sonra içimizde belli belirsiz bir melankoli yaratmaya başladı. Antik Yunan tiyatrosunun kolektif duygulara vesile olduğunu hatırladık. Pandemiden sonraki dünya çevreyi öncekinden daha da çok koruyabilmeli, sanaldan çok, insani olmalı. Virüsün neden olduğu tali zararların bilançosunu çıkarma zamanı geldiğinde, bir bölgenin toplumsal yapısına mal olmuş, ama zaten sanat cenneti olmak gibi bir iddaları olmayan, zaten kırılgan olan festivallerin ve kültür sanat kurumlarının kapatılması çok trajik olur.”

Új Szó (SK) /

Alışkanlıklarımız kolay değişmiyor

Gazeteci Pál Szombathy, Új Szó'daki yazısında, küreselleşmenin sonu gibi trajik öngörüler konusunda dikkatli olmamızı tavsiye ediyor:

“Radikal değişimler öngören karamsar gelecek senaryolarını nasıl yorumlamalıyız? Öne sürülen gerekçelere kafa yormaya değer belki, ama bu senaryoların perde arkasında yatan duyguları ve korkuları da dikkate almalıyız. Bugünkü gibi zor zamanlarda herkes ilginç bir şeyler söylemeye çalışır ve sonuçta birçok şey dramatikleştirilir. Değişen günlük hayatımızın sonuçlarına karşı kimsenin bağışıklığı yok. Durumu değerlendirebilmek için yaşadıklarımıza biraz mesafe kazanmamız şart. ... Böylesi büyük değişimler sırasında hüküm verirken dikkatli olmalıyız. Virüs günün birinde yok olabilir, ama biz aynı kalacağız, yani alışkanlıklarımızın esiri olmaya devam edeceğiz. Ben büyüme ve tüketim odaklı dünyanın sonunun geldiğine inanmıyorum.”