Avrupa Parlamentosu seçimleri: Aşırı sağ yükselişte mi?

9 Haziran'daki Avrupa Parlamentosu seçimlerine yedi haftadan az bir süre kalmışken, anketler ID (Kimlik ve Demokrasi) grubuna bağlı sağ popülist ve aşırı sağcı partilerin oylarında önemli bir artış görülebileceğine işaret ediyor: Fratelli d'Italia'nın da dahil olduğu ECR (Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular) grubu ile birlikte sandalyelerin beşte birinden fazlasına sahip olabilirler. Yorumcular olası sonuçları irdeliyor.

Tüm alıntıları göster/kapat
republica.ro (RO) /

Seçimden önce farklı, seçimden sonra farklı

Republica.ro, muhafazakâr EPP’nin ileride aşırı sağcı partilerle ortaklık yapmasından endişeli:

“EPP, görünüşte Avrupa Parlamentosu’nda aşırı sağı izole edecek bir güvenlik şeridi fikrine bağlılığını sürdürüyor. Ancak yeniden yetki alacaklarından emin olan EPP milletvekilleri, resmi anlaşmalar olmasa da gözlerden uzakta türlü alanlarda aşırı sağcılarla işbirliği yapmaya hazırlanıyor. Siyaset böyledir: Bir yanda oy uğruna seçmene söyledikleriniz vardır, diğer yanda ise halk size yetki verdikten sonra gücünüzü pekiştirmek için yaptıklarınız.”

Der Spiegel (DE) /

Avrupa kısır döngüde

Der Spiegel yazarı Nikolaus Blome iyimser değil:

“[Avrupa karşıtları] hiçbir zaman hükümet kuramayacaklar, ancak bir hükümetin kurulmasını da engelleyebilecek durumdalar. ... Avrupa yanlısı partiler, parlamentoda Avrupa karşıtlarıyla geçecek gündelik yaşamı sürdürebilmek için iklim, toplumsal meseleler ve ekonomi gibi konularda sağ ve sol kamplar arasındaki eski ve köklü farklılıkların üstesinden gelmek zorunda kalacak. AfD stratejistleri bu sayede, hayal kırıklığına uğramış ve küskün seçmenden daha fazla destek alabileceklerini ve nihayetinde Avrupa Parlamentosu seçimlerini artık istemeyen, tarihsel olarak cahil ve düşüncesiz partilerin çoğunluğu elde edebileceğini umuyor. Mevcut durum tam da bu nedenle trajik: Bu Avrupa Parlamentosu seçimi, bir sonraki için ölümcül bir zehir olabilir.”

Deutsche Welle (BG) /

Egemenlikçilik Bulgaristan'ın yararına değil

Avrupa şüphecisi ve aşırı sağcı partiler AB’nin içini oymak istiyor, diyor DW Bulgarca Servisi:

“Yapılarını ve kurallarını kâğıt üzerinde kabul ediyorlar, ancak onu içeriden çökertmek için bunlardan istifade ediyorlar - hem de güya AB’yi iyileştirmek bahanesiyle. Bunun bir bahane değil de söz konusu partilere mensup siyasetçilerin kendi içsel kanaatleri olduğunu varsaysak dahi şu temel soruyu kendimize sormamız gerek: Egemen devletlerden müteşekkil bu ‘iyileştirilmiş AB’ Bulgaristan’a karşı böylesine cömert olmayı sürdürecek mi? Hayır, bunu yapmayacak.”

Expressen (SE) /

İstikrarlı merkez çoğunluk geçmişte kaldı

İsveçli EPP milletvekili Sara Skyttedal, haziran ayında AB şüphecisi yeni bir seçim ittifakı için aday olacağını açıkladığından beri partisi tarafından konuşma süresinden ve destekten mahrum bırakılıyor. Expressen bu baskıyı şöyle yorumluyor:

“Geçmişte grup başkanları nadiren bu kadar katı olurdu. Milletvekillerinin 'kalpleriyle oy vermelerine' müsaade edilirdi. Ancak bu, büyük merkez parti gruplarının şimdiye kadar (birlikte) istikrarlı bir çoğunluğa sahip olmasına dayanıyordu. ... Bu geçmişte kaldı. Parlamentodaki güç dengesi şimdiden değişiyor. Aşırı sağın yükselişe geçmesinin beklendiği haziran seçimlerinden sonra durumun daha da değişken bir hal alması muhtemel. Dolayısıyla EPP, önemli kararları kabul ettirebilmek için kendi içinde baskı yapmak zorunda kalıyor.”

IQ (LT) /

Artık radikal değiller

Liberal düşünce kuruluşu Lithuanian Free Market Institute İletişim Direktörü Kotryna Tamkutė, IQ’da süper seçim yılını Yaz Olimpiyatları ile mukayese ediyor:

“İsveç merkezli Timbro düşünce kuruluşundan analistler, 1950 yılında popülist güçlere yönelik desteğin yüzde 10 civarında olduğunu hesaplıyor. 2023’de bu oran yüzde 27’ye yükselmiş durumda. ... Bu yaz düzenlenecek Olimpiyat Oyunları açılışına tüm siyasi aktörler katılacak olsaydı, dörtte biri popülistlerin bayrağı altında duracaktı. Geçtiğimiz yıl [Avrupa devletlerinde] düzenlenen seçimler de popülizm sözcüğünün salt bir kavram değil, siyasi düzene dair bir hakikat olduğu bir çağda yaşadığımızı yeniden teyit etti.”