ABD, Venezuela açıklarında bir tankere daha el koydu
ABD ordusu, Venezuela açıklarında yine bir petrol tankerine el koydu. Geminin, Panama bandıralı “Centuries” olduğu bildirildi. Nicolás Maduro liderliğindeki Venezuela rejimi, olayı “ciddi bir uluslararası korsanlık eylemi” olarak nitelendirdi. Washington’dan yapılan açıklamada ise ABD’nin, yaptırıma tabi Venezuela ve İran petrolünün yasa dışı ticaretiyle mücadeleyi sürdüreceği belirtildi.
Rusya ve Çin farklı mevzular
Radio Kommersant FM şöyle yazıyor:
“Tırmanış yaşanması fiyat artışına yol açabilir. Ancak o zaman Çin ve Hindistan’ın Rus petrolü alımları da artar ki bu da yararlı olabilir. Ancak uzun vadede ABD yönetimi, donanmasını örneğin Rus ‘gölge filosunu’ avlamak gibi başka görevler için de kullanmaya başlayabilir. ... Ne var ki Venezuela, Rusya ya da Çin ile karşılaştırılamaz. ... Bunlara uygulanacak bir deniz ablukası, deniz hukukuna göre savaş nedeni sayılır ve bu yüzden de Amerikalılar böyle bir işe kalkışmayacaktır.”
Nüfuz alanları mantığı böyle işliyor
Die Welt, Rusya ve Çin’in neden sessiz kaldığını şöyle açıklıyor:
“Bu tutumun arkasındaki motivasyonu görmek kolay; her ne kadar Trump’ın bizzat kendisinin bu art niyetleri görünüşe göre hiç fark etmediğini şaşkınlıkla tespit etmek gerekse de: Büyük bir güç olarak komşularını, içine hiçbir yabancının izinsiz tek bir ayak parmağını dahi sokamayacağı bir mülk olarak gören kişi, başkalarının nüfuz alanlarını da aynı şekilde tanımak zorunda. Başka bir ifadeyle: Washington Latin Amerika’yı arka bahçesi ilan ederse, Tayvan’ı Çin’den korumak ya da Güney Pasifik’te bağımsız bir askeri rol üstlenmek için argümansız kalır. Bu Trumpçı anlayışa göre, Moskova da Ukrayna’yı yutabilir. Peki gerçekten böyle mi olmalı?”
"Ertesi gün" için planları yok
Polityka, ABD tarafının uzun vadeli bir stratejisi olduğunu düşünmüyor:
“Sorun şu ki, başarılı bir rejim değişikliği durumunda dahi (ki bu, Amerikalıların son on yıllarda neredeyse hiç başaramadığı bir şey), hiç kimse Venezuela’da bundan sonra ne olması gerektiğini bilmiyor. ‘Ertesi gün’ için bir plan yok gibi görünüyor; zira ani bir demokratikleşme zor ve pek muhtemel değil. Nobel Barış Ödülü sahibi Maria Corina Machado’nun başkanlık sarayına zorla yerleştirilmesi bile sorunlu olurdu; zira üniformalı güvenlik güçlerinin nasıl davranacağı bilinmiyor. Tipik Soğuk Savaş tarzı sağcı bir hükümetin kurulması belki de en kolayı; ancak bunun için de ciddi mali harcamalar ve ABD’nin belirli düzeyde askeri varlığı gerekebilir. Ve bu, tam da Trump ve Rubio’nun ne pahasına olursa olsun kaçınmak istedikleri şey.”
Hollanda Karayipleri tehlikede mi?
Hollanda’ya bağlı olan ve Venezuela kıyılarının hemen açıklarında bulunan Karayip adaları Curaçao, Aruba ve Bonaire bu çatışmadan etkilenebilir. Trouw’a göre Hollanda hükümeti artık güçlü bir şekilde devreye girmeli:
“ABD, Venezuela’ya yönelik askeri eylemleriyle uluslararası hukuk düzenini tehlikeye atıyor; burası açık. Ancak ABD’nin ‘arka bahçesindeki’ bu savaş tehlikesi yüzünden Krallığın Karayip’teki toprakları da etkileniyor. Dolayısıyla Hollanda, ABD nezdinde alarm zillerini daha gür sesle çalmalı; aksi takdirde kolaylıkla bu çatışmaya askeri olarak dahil olabilirler.”
Tam bir haydutluk!
Süddeutsche Zeitung’un Latin Amerika muhabiri Jan Heidtmann, Trump’ın niyeti nihayet netleşiyor, diyor:
“ABD onu [Maduro’yu] ve rejimini mutlaka devirmek istiyor. ... Trump’ın derdi, ABD’nin dünyanın en büyük petrol yataklarına erişimini güvenceye almak. Kendi açısından anlaşılabilir bir durum; ancak bunun Machado’nun ülkesinde adil bir toplum kurma vaatleriyle nasıl bağdaştırılabileceği şüpheli. Kesin olan şu ki, Machado Trump’ın desteği için ağır bir bedel ödemek zorunda kalacak. Bu oyundaki en acıklı rol ise bizzat Venezuelalılara düşüyor. ... Maduro devrildikten sonra dahi pek söz hakları olmayacak. Zira orada şu an izlenen şey, düpedüz bir haydutluk oyunu.”
"Barış yapıcı" tuzağa düşebilir
Lidové noviny, ABD Başkanı’nın Venezuela meselesinde ince bir ip üzerinde yürüdüğü görüşünde:
“Venezuelalılar iktidar sahiplerinden pek hazzetmeseler de Amerika’dan genelde daha çok nefret ediyorlar. ... Halkın yüzde 80’den fazlası ülkesini savunacaktır. ... Venezuela’da Rubicon’u geçmek, yani doğrudan bir saldırı düzenlemek, kendileri de bölgelerinde benzer tutumlar sergileyen Rusya ve Çin tarafından kerhen sineye çekilse de Latin Amerika bunu kabul etmeyecektir. ... Nihayetinde, Amerika’nın arka bahçesindeki olası bir çatışma milyarlarca dolar vergiye mal olabilir. Hal böyleyken, barış yapıcı Donald Trump’ın selefi George W. Bush’tan ne farkı kalır? Hatta Vladimir Putin’den?”
Öngörülebilir bir kaos
De Volkskrant, dışarıdan dayatılacak bir iktidar değişikliğinin istikrar sağlayabileceğinden şüpheli:
“Trump’ın derdi ticaret. ABD, Amerikan rafinerilerine bolca petrol akıtan Venezuela ile ezelden beri yakın ilişkiler içindeydi; ta ki sosyalist lider Hugo Chávez 1999’da bu hesabı bozana kadar. ... Pek çok Venezuelalı bir iktidar değişikliğini memnuniyetle karşılar; ancak Trump’ın salt kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket ettiği gerçeği karşısında hayale kapılmasınlar. Şaibeli gerekçelerle dışarıdan dayatılacak bir rejim değişikliği, genelde her şeyden önce kaosa yol açar.”