Seçimlerin ardından: Sağa kayışla nasıl başa çıkmalı?
Herkes görevini yapsın
Kleine Zeitung, popülist partilerin yükselişinin nedenlerini sorguluyor:
“Sürekli önceki iktidara mesaj gönderme amaçlı ‘ibretlik seçimler’ mi yapıyoruz? Yoksa gerçekten de bu kadar çok insan AB’den ve sunduğu bütün faydalardan vazgeçmeyi, Rus savaş yanlılarına yönelmeyi ve Ukrayna’ya yönelik desteğin sona ermesini daha iyi bir yaşam modeli olarak görecek kadar kötü bir vaziyette mi? … Buna karşı koymak demokrasi yanlısı güçlerin görevi. Seçmenden lütuf gören içi boş sloganları yüksek sesle tekrar edip durmak Avrupa’yı ileriye taşımaz. Kıtamızın pazarlama taktiklerine ya da boş vaatlere değil, gerçek çözümlere ihtiyacı var. Popülistler kendi görevlerini yerine getirdi - şimdi sıra merkez partilerde.”
Genç erkekler siyasi haritayı değiştiriyor
La Vanguardia şu değerlendirmede bulunuyor:
“Sağ popülist hareketler güç kazanmayı sürdürüyor. ... Avrupa’da yapılan bir araştırma, bu partilerin özellikle genç erkekler arasında daha fazla destek gördüğünü ortaya koyuyor. ... Avrupa’yı sarsan temel bir olgu var: Cinsiyetler arasında ve toplumun genelinde yaşanan bölünme ile iş güvencesizliği ve pozitif ayrımcılık politikası gibi unsurlar giderek çoğalıyor ve bu durum da gençleri tedirgin edip aşırılıkçı seçeneklere yöneltiyor. Bu nesiller, endişe verici ve belki de geri döndürülemez etkilerle Avrupa’nın siyasi haritasını değiştiriyor. Geleneksel partiler kısa sürede inandırıcı alternatifler sunamazsa, bu uçurum daha da derinleşecek.”
Kozmopolit Avrupalıların zaferi
El País rahat bir nefes almış gözüküyor:
“Romanya ve Polonya’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gösterdiği üzere, Avrupa fikri Avrupa şüphecisi aşırı sağa ancak seçmeni harekete geçirebildiğinde karşı koyabiliyor. … Geleneksel sağ-sol kutuplaşmasının yerini artık başkası almış durumda: Bir yanda Brüksel’e düşmanca yaklaşıp içe kapanmayı savunan milliyetçi bir çizgi, diğer yanda ise Avrupalıların daha sıkı bir birlik içinde olmasını savunan diğerleri var. İlkinin temsilcileri, ülkelerinde Trump ya da Putin’in otoriter programlarını uygulama düşleri kuran aşırı sağcılar. İkincisinin ise, başkentlere boş yere belediye başkanı seçilmeyen kozmopolit ve liberal düşünceli siyasetçiler.”
Seçmenler artık temsil edilmediklerini düşünüyor
Delfi köşe yazarı Vidas Rachlevičius, klasik sol-sağ ayrımının önemini yitirdiğini söylüyor:
“20. yüzyılda ortaya çıkan ve artık çözülme sürecine giren siyasi modeller, 21. yüzyıl seçmenlerinin çıkarlarını temsil etmekte yetersiz kalıyor. ... Sol ve sağ arasındaki klasik karşıtlık, esasen ekonomi politikası etrafında şekilleniyordu: Devletin ekonomideki rolü, vergi adaleti, işçi hakları gibi başlıklar bu ayrımın temelini oluşturuyordu. ... Günümüzde ise siyasi tartışmalar giderek kültürel ve kimliğe dair meseleler etrafında yoğunlaşıyor: göç, iklim krizi, Avrupa entegrasyonu, toplumsal cinsiyet politikaları ve benzeri konular. Pek çok seçmen -sol veya sağa yakın olmasından bağımsız- artık temsil edilmediklerini düşünüyor.”
AB herkese cennet değil
NRC, düşük ücretle çalışanlar memnuniyetsizliklerini seçim sandıklarında dile getiriyor, diye uyarıyor:
“Batı Avrupa'nın refahı büyük ölçüde, bu refahtan nispeten az pay alan ve adeta limon gibi suyu sıkılan insanların emeğiyle sağlanıyor. Son dönemde, Rus dezenformasyonu ile Moskova’nın ücretli troller ve influencer’lar aracılığıyla bu öfkeyi nasıl ustaca körüklediği sık sık gündeme geliyor. Üstelik haklı bir şekilde. ... Ancak daha az dikkat çeken bir başka mesele bu öfkenin beslendiği toplumsal zemin. İşgücü piyasasının en alt basamaklarında yer alanlar için AB, vadedilmiş topraklar olmaktan hayli uzak. Demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü gibi değerlerden söz edildiğini duyunca soruyorlar: Peki kimin için?”