Gümrük vergisi anlaşmazlığında uzlaşı: Bedeli ne oldu?
AB ve ABD gümrük vergileri anlaşmazlığında bir uzlaşıya vardı: Buna göre ABD, AB’den yapılan ithalatın büyük kısmına yüzde 15 oranında gümrük vergisi uygulayacak, Avrupa ise buna yeni vergilerle karşılık vermeyecek. Donald Trump ile Ursula von der Leyen, pazar günü İskoçya’da ayrıca ABD’den kapsamlı enerji kaynakları ve silah sistemleri tedariki konusunda da el sıkıştı. Avrupa basını, anlaşmanın çeşitli yönlerini irdeleyerek kendi sonuçlarını çıkarıyor.
Hafif hasarla atlatıldı
Český rozhlas, Avrupa'nın müzakerelerde pek manevra alanı yoktu, diyor:
“Görünüşe göre ne Avrupa, ne Japonya ne de muhtemelen şimdiye değin ABD ile henüz bir anlaşma imzalamamış dünyanın geri kalanının büyük bir kısmı, aynı talepleri karşılayabilecek eşitlikte ortaklar. Çin hariç elbette - burada nihai anlaşma hâlâ hazırlanma aşamasında ve müzakereler sürüyor. ... Bu arada ticaret savaşı tüm hızıyla devam ediyor ve Avrupa bu savaşı hafif hasarla atlattı. Ancak Avrupa’daki üreticiler ve ihracatçılar sözkonusu anlaşmadan neredeyse hiç fayda sağlayamayacak, zira istikrarlı bir dünyada gümrük politikası her gün değişmez. Ancak, ABD gümrük vergileri yeni bir gerçekliğe dönüşmüş durumda.”
ABD açısından bir Pirus zaferi
Les Echos’ya göre ABD çok da büyük bir zafer kazanmış sayılmaz:
“Avrupa Komisyonu Başkanı daha fazlasını elde edebilecek durumda değildi. Beyaz Saray’ın başlattığı bu savaşı durdurmak daha akıllıcaydı. … Her ne kadar hâlâ giderilmemiş kimi belirsizlikler olsa da, Brüksel bunun karşılığında otomotiv, havacılık ve içki gibi önemli sektörler için güvenceler aldı ve özellikle de dijital alanda kendi düzenleyici ilkelerini pekiştirdi. … ABD’nin ‘zaferi’ de göreceli olarak değerlendirilmeli; çünkü bu korumacılık oyununun herkese kaybettirdiği asla unutulmamalı - kısa vadeli bütçe kazançlarının bedelini yüksek enflasyon ve düşük büyüme ile ödeyecek olan ABD’ye de.”
Diğer kıtalardaki pazarlara açılmalı
Sydsvenskan, Avrupa ekonomisi neyse ki yalnızca ABD'ye bağımlı değil, diye yazıyor:
“AB artık, serbest ticaretin yararına inanan ortaklarla en avantajlı ticaret anlaşmalarını hayata geçirmeli. ... Bu yönde atılan adımlardan biri, aralık ayında Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay ile imzalanan MERCOSUR anlaşmasıydı. Bu anlaşma, bilhassa otomotiv ve imalat sektörlerinde AB genelinde 750 binden fazla kişiye istihdam sağlayan bir ihracat pazarının genişletilmesini hedefliyor. Serbest ticaret, daha fazla istihdam yaratmanın ve şirketlerin büyümesini teşvik etmenin önünü açabilir. Bu sayede Avrupa, Beyaz Saray’da kimin iktidarda olduğunu dikkate almaksızın ekonomik açıdan daha güçlü hale gelebilir.”
Hayal dünyasından ibaret
Sega, AB'nin ABD'den üç yıl boyunca en az 750 milyar dolarlık petrol, doğalgaz ve nükleer yakıt satın alma taahhüdünü gerçekçi bulmuyor:
“Büyük enerji ticareti planı, gerçekte pek de uygulanabilir görünmüyor. Ne AB bu ölçekte enerji ithal edebilir, ne de ABD şirketleri bu kadar büyük miktarda üretim yapabilir. Dahası böyle bir ticaret gerçekleşse dahi, bu durum küresel enerji akışlarını ciddi şekilde altüst eder. Enerji uzmanlarının hesabına göre, AB 2024 yılında ABD’den 64,55 milyar dolar değerinde sıvılaştırılmış doğalgaz, petrol ve kömür ithal etmişti. Bu rakam, Von der Leyen’in sözünü verdiği yıllık 250 milyar dolarlık satın alımın ancak dörtte birine denk geliyor.”
Anlaşma iptal edilmeli
El País'e göre AB'nin güçlü bir uluslararası aktör olarak potansiyelinden vazgeçmemesi gerekiyor:
“ ‘Anlaşma’, Ukrayna ve Ortadoğu’daki gelişmelerin de gösterdiği üzere, Avrupa’nın jeopolitik açıdan zayıf konumunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Üstelik Avrupa, artık ekonomik gücünü savunma iradesini de yitirmiş durumda. ... Avrupa, küresel önemsizliğe razı olmamalı, Trump’ın çok taraflılık konusundaki küçümseyici yaklaşımını da kabullenmemeli. Bu anlaşma -ki olsa olsa daha büyüklerinin yanında küçük bir hasar şeklinde nitelenebilir- iptal edilmeli. Aksi halde Avrupa, kurallara dayalı bir dünya düzenine bağlılık temelinden, dolayısıyla ticaret kurallarını da kapsayan Avrupa projesinin özünden ve güçlü bir uluslararası aktör iddiasından vazgeçmiş olur.”
Brexit sağ olsun
The Times, AB’den kopması sayesinde Londra’nın ABD ile Brüksel’den daha iyi bir anlaşma yapabildiğini belirtiyor:
“AB yüzde 15’lik genel bir gümrük vergisiyle karşı karşıyayken, bu oran Büyük Britanya için yüzde 10. Trump, AB’den yapılan çelik ve alüminyum ithalatına yüzde 50 vergi uygularken, Büyük Britanya’dan yapılan ithalat için bunun yarısı geçerli olacak. … Bu farkın da asıl sebebi belli ki Büyük Britanya’nın artık AB üyesi olmaması. Londra, kendi ticaret politikasını şekillendirme esnekliği sayesinde çıkarlarını korumak adına Brüksel’den hızlı hareket edebildi.”
İstikrarın bedeli yüksek
Corriere della Sera, bunun adil bir anlaşma olmadığını söylüyor:
“AB, ABD ile ilişkilerinde 'istikrar' uğruna ağır bir bedel ödüyor. ... Esasen bu, bir siyasi uzlaşının sonucu: AB, ABD ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmak istiyordu. Trump dönemi öncesi, Amerikan gümrük makamlarının Avrupa’dan gelen mallara uyguladığı ortalama vergi oranı yaklaşık yüzde 4,8 düzeyindeydi. Günümüzde ise bu oran yüzde 15’e çıkarılmış durumda. Yani iktisadi açıdan meşru bir gerekçe bulunmaksızın vergi oranı üç katına yükseltildi. Trump’ın öne sürdüğünün aksine, Avrupa’nın son yıllarda ABD’yi sömürdüğünü gösteren somut bir kanıt yok.”
Trump bir kumar oynadı ve kazandı
De Standaard, yüzde 15 oranı adil bir sonuç şeklinde nitelendirilemez, diyor:
“Trump bir kumar oynadı ve kazandı, zira onlarca yıldır çok taraflı müzakerelerle oluşturulmuş oyunun kurallarını tek başına yeniden yazdı. Kurallar değiştiğinde, bu yeni gümrük vergilerinin ABD ve AB ekonomileri üzerindeki etkileri öngörülemez hale gelir. Eski düzende bu bedeli genellikle Amerikalı tüketiciler öderdi: Ticaret vergileri yaşam maliyetini artırır, yeniliği köreltir ve refahı düşürürdü. Ancak Trump’ın dünyasında, ABD artık bu maliyeti ticaret ortaklarının sırtına yükleyerek zenginleşiyor.”
Beklenenden kötü, korkulandan iyi
NRC’ye göre AB Trump’ın taleplerine istemeden de olsa boyun eğdi:
“Son haftalarda, AB’nin sergilemek istediği birlik cephesinde çatlaklar görülmeye başlanmıştı. Almanya ve İtalya gibi yüksek gümrük vergileriyle karşılaşmaları durumunda şirketleri çok şey kaybedecek olan ülkeler endişeliydi. Öte yandan, Fransa’nın başını çektiği kimi ülkeler tehditlerden bıkmıştı ve AB’nin daha sert bir tavır alması gerektiği görüşündeydi. Bu açıdan bakıldığında, ortaya çıkan sonuç Avrupalı diplomatlara rahat bir nefes aldırdı. Beklenenden kötü, korkulandan iyi oldu.”
Silahlar kılıflarına geri kondu
The Irish Times derin bir nefes almış gözüküyor:
“Uzlaşının büyük bir avantajı var. İki taraf arasında çıkabilecek ve oldukça kötü sonuçlar doğurabilecek bir gümrük savaşı önlenmiş oldu. … Misillemelerin devreye gireceği şiddetli bir çatışma süreci yaşanabilirdi. Ancak artık atışmalar sona erdi ve ticaret silahları en azından şimdilik kılıflarına geri kondu. İrlanda, ABD’nin yatırımlarına ve ABD ile gerçekleşen ticarete fazlasıyla bağımlı olduğundan, böyle bir ticaret savaşından özellikle olumsuz etkilenebilirdi. En başta da İrlanda’da ofisleri bulunan dijital teknoloji devleri ciddi sonuçlarla karşılaşırdı.”