Fransa'nın yeni başbakanı Macron'un son şansı mı?
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, uzun yıllardır yakın dostu olan Sébastien Lecornu’yu yeni başbakan atadı. Eski savunma bakanı, başarısız güven oylaması sonrası istifa eden François Bayrou’nun görevini devralıyor. Yorumcular, Macron'un krizi bu şekilde çözebileceğinden şüpheli.
Kral yeni hizmetkârını atadı
The Spectator'a göre Macron'un koşulsuz sadakat gösteren bir dostunu yeni başbakan olarak ataması, parlamentoya ve halka hakaret niteliğinde:
“Lecornu ne uzlaşmacı bir aday ne de birleştirici bir figür. Macron’un sadık adamı o; görevi de Cumhurbaşkanı'nın politik mirasını korumak ve mevcut rotayı sürdürmek. Onun atanması, parlamentoya Macron’un daha geniş bir koalisyon ya da sol eğilimli bir başbakan taleplerine boyun eğmeyeceği mesajını vermek. ... Ülke çapında grevlere hazırlanan Fransız halkı açısından bu karar bir tokat etkisi yaratıyor: Macron hâlâ dar çevresine kapanmış durumda ve değişim çağrılarını duymaya niyetli görünmüyor.”
Bitmeyen hayal kırıklığı Fransızları sağa itiyor
Helsingin Sanomat, Fransız halkının canına tak etti, diyor:
“Fransızlar hayal kırıklığı içinde ve siyasetin bir şeyleri değiştirebileceğine olan inançlarını yitirmiş durumda. Benzer şekilde medyaya ve pek çok ulusal kuruma duyulan güven de yıkıma uğradı. Böyle bir zeminde kalıcı bir gelecek inşa edilemez. Değişmeyen tek olgu, yıllardır süregelen hükümetlere ve Macron’a yönelik reddetme duygusu. 2027’deki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yaklaşırken bu duygu daha da keskinleşiyor ve bundan en çok kazanç sağlayacak olan hiç kuşkusuz aşırı sağ.”
Sistem işlevini yitirdi
Tarihçi Nicolas Rousselier, The Conversation'da ülkenin yalnızca sistem değişikliğiyle kurtulabileceğini öne sürüyor:
“[Cumhurbaşkanının güçlü bir konuma sahip olduğu] Beşinci Cumhuriyet başlangıçta yönetimde istikrarı sağlıyor, ülkenin modernizasyonunun ve sosyal ilerlemenin motor gücü oluyordu. Ancak artık bu durum geçerli değil. Cumhurbaşkanı'nın arkasındaki istikrarlı çoğunluğun kaybolması ve devasa borç yükü, Beşinci Cumhuriyet’in övülen erdemlerine olan inancımızı sarsıyor. 1958’te kurulduğundan beri ilk kez, parlamenter sisteme geri dönmekten başka bir seçenek kalmadı.”
Eşitsizlik dayanılmaz hale geldi
L’Humanité, Sébastien Lecornu'yu atayarak Cumhurbaşkanı'nın Fransa'yı yıkıma götüren mevcut politikasını sürdürdüğü eleştirisinde bulunuyor:
“2024 erken parlamento seçimlerinde yenilgiye uğrayan Emmanuel Macron, ayrıcalıkları tehdit edildiğinde demokrasiyi hiçe saymaktan asla çekinmeyen kapitalist oligarşinin simgesidir. O, zenginlik ve iktidarın paylaşılmasına karşı çıkan seçkin bir sınıfı temsil ediyor. ... Küçük bir azınlık, ulusal servetin giderek artan bir bölümünü kendine ayırıyor. Ama bu sürdürülemez. Eşitliğin doğduğu topraklar olan Fransa, artık bu derin ve utanmaz eşitsizlikleri tolere etmiyor. Başbakan kim olursa olsun, patlamaya hazır bir öfke bu.”
Bir başına bırakılmış çoğunluğa kulak verilsin
Le Figaro, yeni Başbakan’ın yurttaşların en büyük kaygılarına yanıtlar bulmasını istiyor:
“Bir azınlık hükümetine liderlik etse de Sébastien Lecornu unutulmuş, görünmez ve bir başına bırakılmış çoğunluğun sesi olmalı. Dayanılmaz vergiler ve düzenleyici baskılar, korkunç kamu harcamaları, kontrolsüz göç, yaygın güvensizlik. … Fransızların üçte ikisinden fazlasını birleştiren kaygılar bunlar. ... Başarı garanti değil; ancak diğer seçenek, yani yarım yamalak işler yapmaya kalkışmak, başarısızlık ve utançtan başka bir şey getirmez.”
Politikacılar kamu yararını gözetmeli
NRC, siyasi sınıfın nihayet birlikte çalışmayı öğrenmesi gerektiğini vurguluyor:
“Fransa’da suların durulması için parlamenterler ortaya çıkan kaosun sorumluluğunu üstlenmeli ve uzlaşı yolları aramalı. Eski Başbakan Gabriel Attal’ın çok partili bir koalisyon programı hazırlamak üzere bir tür araştırmacı atama önerisi hayli ilginç görünüyor. Bunun gerçekleşebilmesi için, bir sonraki seçimleri veya sokak protestolarını ön plana çıkarmayan, Fransa’nın istikrarlı geleceğini öncelik hâline getiren politikacılara ihtiyaç var.”
Aşırı sağ ellerini ovuşturuyor
The Guardian'a göre, Macron bu atamayla Le Pen'in partisini daha da güçlendiriyor:
“Siyasi ana akımın süregelen istikrarsızlığı ve felç hali, aşırı sağın 2027 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki şansını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Élysée’de köklü bir strateji değişikliği olmazsa, Bayrou’nun halefinin ondan daha iyi bir performans sergileyeceğini düşünmek için hiçbir gerekçe yok. ... Macron, göreve başladığında kendini aşırı sağın yükselişine karşı rasyonel ve siyasi bir panzehir olarak sunmuştu. Ancak Fransız ana akım siyasetinin kalbinde yaşanan şiddetli kaos, Le Pen’in sürekli faydalandığı bir nimet hâline geldi. ... Macron, geç de olsa geçen yaz yapılan erken seçimlerin sonuçlarından bir ders çıkarmalı ve sol ile anlaşma yoluna gitmeli.”
Sorumlusu şımartılmış halk
De Telegraaf, Fransa'daki kaosun suçunu yurttaşlara yüklüyor:
“Sorun, sahip oldukları refahın farkında olmayan (ya da olmak istemeyen) ve sosyal haklarında en ufak bir kısıtlama sinyali gördüklerinde hemen barikatlara koşan pek çok Fransız çalışanın zihniyetinde yatıyor. ... Avrupa'nın diğer yerlerindeki çalışanlar, 'Fransa’da Tanrı gibi yaşamak' deyiminin nereden geldiğini kolaylıkla anlayabiliyor. Yeni Başbakan Lecornu’nun görevi, siyasi enkazı toparlamak ve hükümeti tekrar işler hale getirmek. Ancak böylesine şımarık bir halk varken, bu neredeyse imkânsız bir görev.”