Macron'un Tayvan açıklamaları: Güçlü sözler mi yoksa özensiz ifadeler mi?

Emmanuel Macron’un Çin-Tayvan ihtilafına ilişkin açıklamalarına tepkiler gelmeye devam ediyor. Macron, Ursula von der Leyen ile Pekin’e gerçekleştirdikleri ziyaretin ardından, ekonomi gazetesi Les Echos’a Avrupa’nın Tayvan meselesinde ABD'nin “takipçisi” gibi davranmaması gerektiğini söylemişti. Yorumcular, Macron’un Çin’de yinelediği Avrupa’nın daha fazla stratejik özerkliğe sahip olması çağrısını da irdeliyor.

Tüm alıntıları göster/kapat
Le Point (FR) /

İdeolojik çelişki

Macron’un fikirleri, AB’nin özüne ve değerlerine ihanet anlamına geliyor, diyor Le Point:

“Bu şartlar altında, AB kendi üyelerine dayattığı tüm kuralları nasıl gerekçelendirebilir? Mesela Polonya ve Macaristan, AB’nin temel ilkelerine uymadıkları dolayısıyla sürekli düzene davet edilirken, AB, Uygur halkına karşı soykırım gerçekleştirmekle suçlanan -ki Fransa’da hükümet kanadı bunun tanınması yönünde oybirliğiyle karar aldı- ve Tayvan’ın egemenliğini ihlal etmek üzere olan Çin’le nasıl dayanışma gösterecek? Burada çözülmesi zor bir ideolojik çelişki yok mu?”

Jyllands-Posten (DK) /

İflas beyanı

Jyllands-Posten’e göre, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un mülakatta yapmış olduğu açıklamalar aslında kendi zaaflarının yansıması:

“AB’deki ortaklarından yüksek sesle ve açık bir itiraz yükselmeli: AB çevrelerinde büyük harfle konuşmanın vakti geldi ve Başbakan Mette Frederiksen’in bir kez daha net olması gerekiyor. Avrupa’nın güvenliğinin garantörü Fransa değil, ABD’dir. Macron’un son hamlesi, kendisinin artık dış politikada da siyaseten iflas ettiğinin ilanı. ... Macron, Fransa’yı komple oyun dışı bırakma riskini göze alıyor. ABD ile Fransa arasında seçim yapılacaksa, tercihin kimden yana olacağı şimdiden belli.”

Capital (GR) /

Avrupa'nın rota değişikliği

Capital web portalı, AB’nin ABD’ye yönelik tutumunda bir değişim yaşandığını gözlemliyor:

“Avrupa’nın stratejik özerkliği, en başından beri Fransa’nın AB’ye ilişkin büyüme perspektifinin asli unsuru olmuştur; ancak Merkel Almanyası’nda, bu sözlere kulak veren olmamıştı. Avrupa Komisyonu Başkanı’nın katılımıyla Pekin’e giden Macron misyonuna Almanya’nın gösterdiği ‘lütuf’ ve Macron’un yorumlarının ardından gelen sessizliğin de gösterdiği üzere, işler belli ki artık değişmiş. ABD’nin yatırım çekme amaçlı muazzam programlarıyla Avrupa’ya karşı ilan ettiği ekonomik savaş, Avrupa’daki rota değişikliğinin asıl sebebi olabilir.”

The Times (GB) /

Gerçeklerden kopmuş

The Times, Avrupa’nın stratejik özerklikten hayli uzak olduğunu öne sürerek Fransa Cumhurbaşkanı’nın sözlerini düzeltiyor:

“Avrupa’nın dünya üzerinde oynadığı bir rol varsa, o da sürekli para için dilenen işsiz genç rolüdür. Bu konum da ‘saklanan özerklik’ ya da ‘stratejik özür’ olarak adlandırılabilir. Macron, müttefiklerimize meydan okumak ve başarılarımızı abartmak yerine, bu mevcut rolü kabullenerek sessizce değiştirmeye çalışsa iyi eder. Avrupa kendisini felce sokan bağımlılıklarından gerçekten kutulana kadar, ‘stratejik özerklik’ lafları etmeyi bırakın lütfen.”

Onet.pl (PL) /

Polonya ABD'yle ideal bir ilişki sürdürmüyor

Onet, Varşova'nın Washington'dan biraz daha bağımsız davransa iyi edeceğini söylüyor:

“Polonya'nın en büyük sorunu, ABD'nin bütün taleplerine boyun eğerek tek boyutlu ve hiçbir alternatifi de olmayan bir politika izlemesi. Polonya'nın açık bir çıkarının olmadığı alanlarda bile durum böyle. Buna gerekçe olarak da sürekli ABD ile ittifakı sürdürme ihtiyacı gösteriliyor. Oysa -bu gerçeği bu denli sık tekrarlamak mecburiyetinde kalmak üzücü- çok daha güçlü olsa dahi bir müttefikin her şeyi karşılıksız elde ettiği bir ittifak (Irak işgaline koşulsuz destek verilmesi, en önemli silahların ve nükleer teknolojinin satın alınması yalnızca bazı örnekler) sahip-köle ilişkisine dönüşmeye mahkûmdur.”

La Libre Belgique (BE) /

Tehlikeli bir mesaj

La Libre Belgique, Macron’un sözlerinin Tayvan için önemli sonuçlar doğurabileceğini düşünüyor:

“Avrupalıların ‘ABD’nin temposuna ve Çin’in aşırı tepkilerine uyum sağlamasına’ gerek olmadığı kanısındaki Macron, yaşanan gerilimlerden ABD’yi sorumlu tutuyor gibi gözüküyor. Tayvan meselesinin Avrupa’nın gündeminde yer almaması gerektiğini söylerken de şaşırtıcı bir vizyon ve dayanışma eksikliği sergiliyor. ... Macron, Tayvan’ın kaderini umursamadığını apaçık belli ederek, her şeyden önce de Şi Cinping’e sınırsız hareket serbestisinin bulunduğunu düşündürecek şekilde çok tehlikeli bir mesaj göndermiş oldu.”

Rzeczpospolita (PL) /

En hafif tabiriyle büyük bir hata

Rzeczpospolita, Macron'a sert çıkıyor:

“Fransa Cumhurbaşkanı'nın Çin ziyareti ve orada yaptığı açıklamalarla ilgili ılımlı bir değerlendirme şöyle olurdu: Amerika'nın, Batı'yı ve demokrasiyi savunmadaki liderliğini baltalamak için yanlış zamanda yanlış yerdeydi. Daha eleştirel bir değerlendirme yapılsaydı şöyle denirdi: Emmanuel Macron ABD'ye o kadar takıntılı ki, transatlantik ilişkileri zayıflatma çabasıyla dünyayı tehdit eden diktatörlüklere bel bağlamaya hazır olduğu görülüyor. Ve başka bir versiyon daha var, o da Fransa Cumhurbaşkanı'nın, Fransız şirketlerine devasa Çin pazarında ayrıcalıklı bir konum garanti etmek için her şeyi yapmaya ve söylemeye teşne olduğu.”

La Stampa (IT) /

Kendi çıkarlarına zarar veriyor

La Stampa'ya göre zamanlaması yanlış:

“İç ve dış politikada sıklıkla olduğu gibi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un netlikten, cesaretten ve vizyondan yoksun olmayan sözlerinde doğruluk payı var. Ancak, Fransız liderin zamanlama, taktik ve politika hataları yalnızca tutumlarını değersiz kılmakla kalmıyor, aynı zamanda kendisini bir parçası ve destekçisi olarak gördüğü Avrupa Birliği'ne zarar veren bir eleştiri ve karşı eleştiri kısır döngüsünü tetikliyor. Macron'un Çin ziyaretinin ardından verdiği mülakatın, medya ve siyasette yol açtığı fırtınadan daha güzel bir örneği yok bunun.”

Lost in EUrope (DE) /

Macron haklı

Brüksel muhabiri Eric Bonse, Lost in Europe blogunda Macron’un ifadelerindeki asıl yanlışa vurgu yapıyor:

“Sözleri, ABD ve Avrupa’nın çıkarları aynıymış gibi davrananları kızdırdı. ... Macron bu hususta haklı. ... Avrupa’nın ‘stratejik özerklik’ için mücadele etmesi ve yeni çok kutuplu dünya düzeninde ‘üçüncü bir kutup’ teşkil etmesi gerektiği yönündeki değerlendirmesinde de haklı. Peki o zaman sorun ne? ... Tam da Çin, Hindistan, Güney Afrika ya da Brezilya gibi yeni aktörlerin dünya sahnesine çıktığı bir anda bağımsızlık mücadelesinden vazgeçmek, teslim olmak ve Avrupa projesini gömmekle eşdeğer olacaktır. Macron’un söylediği tek şey aslında bu.”

Jutarnji list (HR) /

Böyle düşünülmemişti

Jutarnji list hayrete düşmüş gözüküyor:

“Macron’un, Çin’in Rusya’ya sırt çevirmesini sağlaması beklenirken Çin, Fransa Cumhurbaşkanı’nın ABD’ye başkaldırmasına sebep oldu. ... Elbette bağımlılık iyi bir şey değil, ABD’ye bağımlılık da öyle. Ancak, ABD’ye olan bağımlılığı Çin’e yönelik bağımlılıkla kıyaslamak ve AB’nin bir tür bağlantısızlar hareketi başlatmasını önermek, safça ve zararlar doğuracak bir tutum.”

Süddeutsche Zeitung (DE) /

Birkaç cümleyle bu denli büyük zarar

Macron’un bir felakete yol açtığını söyleyen Süddeutsche Zeitung öfkeli:

“Macron, Avrupa’nın Amerika’yla Çin’e eşit mesafede duran otonom bir güç olmasından bahsederken, yalnızca diğer AB hükümetleriyle uyumsuz davranmakla kalmadı. Avrupa ve Transatlantik’teki birliğe karşı da açık bir cephe açtı. Macron bunu yaparken, Gaullizmin tozlu raflarındaki en budalaca argümanı kullandı - Avrupalılar, sözümona ebedi Amerikan vesayetinden kurtulmalı. Fransa Cumhurbaşkanı, kendisiyle yapılan mülakatta Avrupa’nın ABD ile ilişkileri arasına bir kama soktu ve Avrupa genelinde de bir yarık açtı. Birkaç cümleyle bu denli büyük zarar vermek de bir başarı.”

Onet.pl (PL) /

Paris'in Amerikan karşıtlığı yeni değil

Macron daha yanlış konuşamazdı, diyor Onet:

“Fransa’da, bağımsızlığı, ihtişamı ve emperyal gayeleri ABD karşıtı bir öfke diliyle ifade etmek gibi bir gelenek var. 1966’da, zamanın Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, ABD’nin oynadığı liderlik rolü sebebiyle Soğuk Savaş’ın zirvesinde Fransa’yı NATO’nun askeri yapılarından çıkarırken de aynı durum geçerliydi, Macron NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini ilan ederken de. Bu ifadelerden üç yıl sonra, ABD liderliğindeki NATO’nun Rusya’nın saldırganlığını dizginleyebilecek yegâne uluslararası örgüt olduğu anlaşıldı.”

Magyar Nemzet (HU) /

Makul ve muhafazakâr bir politika

Hükümet yanlısı Magyar Nemzet, Macron'u övüyor:

“ABD'nin dünyanın bir numaralı süper gücü olduğu ortada, ancak herkes Washington'un peşinden gitmenin tek olası yol olduğunu düşünmüyor. Açıklamalarının gösterdiği üzere, Macron da öyle. AB'nin tek nükleer gücü ve BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olan Paris, AB'nin dünya sahnesinde bir yeri hak ettiğine, büyük ve güçlü ABD'nin sadık köpeği gibi peşinden gitmesinin stratejik bir hata olacağına inanıyor. ... Zamanında liberallerin parlattığı siyasetçi, şimdi makul ve katı muhafazakâr bir politika izliyor.”

Le Soir (BE) /

İyi polis, kötü polis

Le Soir, Von der Leyen ve Macron'un Çin'de farklı roller oynadıklarını gözlemliyor:

“Brüksel'de açıkça ifade ettiği üzere, Von der Leyen'in Çin politikası artık AB'nin bağımlılığını sınırlaması ve önemli sektörlerde özerkliğini yeniden kazanması için yeni bir yönelim geliştirmeye ve 'riski azaltmaya' odaklanıyor. Bunu Şi Cinping'e ve Çin Başbakanı Li Çiang'a net bir şeklide açıkladı. ... Macron ise, Şi Cinping'e kişisel yakınlık kartını oynayarak, güçlü bir devlet olarak Çin'in Ukrayna ihtilafının çözümünde oynayabileceği kilit role vurgu yaptı. ... Durum biraz 'iyi polis, kötü polis' gibi görünse de AB Çinli ortağına önemli mesajlar iletmeyi başarmış olmalı.”

Radio Kommersant FM (RU) /

Müşterek bir barış planı mı oluşuyor?

Radio Kommersant FM, Pekin’in Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik olası bir barış girişimine şimdiden destek vermesine şaşırmış gözüküyor:

“7 Nisan’da jeopolitik meseleler göründüğü kadarıyla çözümsüz kalırken, Şi Cinping, Emmanuel Macron’a kendi barış planını hazırlamasını önermiş ve Çin’in buna destek sunacağını, planın uygulanmasında da yapıcı bir rol üstleneceğini eklemiş. Buna şimdiden rıza göstermesi, temkinli ve diplomatik tutumuyla bilinen Pekin’e pek uymuyor. Belli ki her iki lider ve Avrupa Komisyonu Başkanı, her şeye rağmen çatışmanın sona erdirilmesi yolundaki olası aşamalara dair ayrıntıları konuşmak için vakit bulabilmiş.”