Avrupa Trump ile Putin arasında eziliyor mu?

Trump ve Putin’in Alaska’da düzenledikleri zirvenin ardından, Avrupalıların Ukrayna’daki savaşın akıbetine yalnızca Washington ve Moskova’nın karar vereceği kaygısı artıyor. Avrupa’yı başka meselelerde de giderek kenara itilmiş gören yorumcular, kıtanın jeopolitik açıdan oynayabileceği bir rolü kalıp kalmadığı sorusuna yanıt arıyor.

Tüm alıntıları göster/kapat
Maszol (RO) /

Rusya'nın ilerleyişine karşı tek başına

Maszol’a göre hiç değilse kimin kim olduğu anlaşıldı:

“Rusya Devlet Başkanı Putin’in Alaska ziyaretinin ardından, vekâlet savaşının sona erdiğini ‘resmen’ ilan edebiliriz. Maalesef bunun ardından barış gelmeyecek, ancak baş aktörlerin maskeleri düştü: ABD, dünya gücü olma statüsünü ilelebet kaybediyor ve bu statünün gayrimaddi kıymetini ekonomik ve siyasi çıkarlar uğruna ve Rusya’yla iyi ilişkiler kurmak, hatta tam anlamıyla uzlaşmak adına feda ediyor. … Ukrayna ve AB ise Rusya’nın genişlemesine karşı verdikleri özsavunma savaşında artık yalnızca kendilerine güvenmek zorunda kalacak.”

Siol.net (SI) /

Savunma ve diploması geliştirilmeli

Ljubljana Üniversitesi'nde diplomasi profesörü olan Boštjan Udovič, Siol.net'te şöyle diyor:

“AB ve Avrupa ülkeleri, Ukrayna savaşının Avrupa’nın arka bahçesinde yaşandığını ve Washington’ın bu meseleye yalnızca sınırlı bir ilgi gösterdiğini nihayet anlamalı. İkincisi: Avrupa'nın güvenlik ve savunma mimarisi artık yalnızca NATO’ya bel bağlayamaz, kendi gücüne de dayanmak zorunda. Üçüncüsü: Çılgın jeopolitik değişimlerin ortasında güvenlik, öncelikli ve daha fazla dikkat gerektiren bir konu haline geldi. Dolayısıyla, şimdi tereddüt etme değil, diplomasi zamanı: Sorunları çözebilen ve her savaşın ardından müzakere masasına dönülmesi gerektiğini bilen bir diplomasi.”

Yetkin Report (TR) /

Erdoğan temkinli olmalı

Murat Yetkin, kendi blogunda yayınlanan yazısında Türkiye'nin bir süre geri durup gözlemci pozisyonunda kalması tavsiyesinde bulunuyor:

“Bölgesel düzeyde Rusya-Ukrayna dengesini bugüne dek iyi götüren Türkiye’nin ... iş küresel boyuta sıçrayınca adeta kenarda beklemesi isteniyor. Bir açıdan, belki de böylesi daha iyi. ... Şimdi Erdoğan’ın geçen Mayıs ayında yapılamayan Beyaz Saray ziyaretine Eylül sonu için çalışıldığı konuşuluyor diplomatik kuliste. Bence İsrail-Gazze krizi sürerken risklidir ama kararı Erdoğan verecek elbette. ”

La Vanguardia (ES) /

Pragmatizm kılıfına gizlenen eylemsizlik

La Vanguardia zayıflığın tablosunu çiziyor:

“Bugün dünyanın karşı karşıya olduğu üç büyük kriz, ortak bir noktayı gözler önüne seriyor: Avrupa’nın etkisizliği. Yaşlı Kıta, ne Ukrayna ve Gazze Şeridi'ndeki savaşlarda ne de gümrük vergileri anlaşmazlığında ikna edici ve birlik içinde bir duruş sergileyebildi. ... Avrupa, pragmatizmin arkasına sığınarak bağımlılık ile itaatkâr hayranlığın dar sınırlarında sıkışmış durumda. Söylem ile pasiflik arasında gidip gelen Avrupa, yumuşak gücünü büyük ölçüde yitirmiş görünüyor. ... Diplomatik tutarsızlığı ve stratejik zayıflığı, onu yeni jeopolitik sahnede giderek önemsizliğe sürüklüyor ve dünyadaki rolü yavaş yavaş azalıyor.”

LRT (LT) /

Kolektif bir teslimiyet

Siyaset bilimci Gintas Karalius, LRT'de Avrupa'nın teslimiyet ve kendini haklı çıkarma tutumuna kapıldığını dile getiriyor:

“Aleni aşağılanma ve Trump’a yönelik sürekli yağcılık Avrupa siyasetinde adeta yeni bir yaz modasına dönüşmüş durumda. 'Daha kötüsü de olabilirdi' türünden ucuz mazeretler ya da bunun yalnızca 'geçici bir kötülük' olduğu savı, bu kolektif teslimiyeti haklı çıkarmaya yetmiyor. Zira sürekli bir aşağılanma sürecinin riskleri ortada: Kendini bir despotun ayağına paspas olarak seren, başkalarını da aynısını yapmaya teşvik eder. Buna tabii bir de Avrupa toplumları üzerindeki çoğu zaman hafife alınan moral bozucu etkiyi eklemek gerek.”

El País (ES) /

Kumdan kale

Siyaset bilimci Máriam Martínez-Bascuñán, El País'te şu yorumda bulunuyor:

“450 milyonluk nüfusu ve dünyanın en büyük pazarıyla ekonomik bir süper güç olan Avrupa'nın, Trump tarafından dikkate alınmak için birlikte hareket etmesi gerekiyor. ... Asıl trajedi, bugünkü aşağılanmada değil bu durumun gözler önüne serdiği çıplak gerçekte yatıyor. ... Bizim liderlerimiz jeopolitiği gözetmeyen, iç politika odaklı siyasetçiler. ... Avrupa'nın kurumsal yapıları da küresel siyasete değil, esasen ekonomi yönetimine göre kurgulanmış haldeler. Oybirliği ilkesi, Orbán gibi aktörlerin stratejik kararları bloke etmesine imkân tanıyor. Dahası, gerçek bir liderliğin olmaması nedeniyle her kriz anında 27 ülkenin müzakerelere girişmesi kaçınılmaz hale geliyor. Dış politikada nitelikli çoğunluğa dayalı karar mekanizmaları sağlayacak reformlar yapılmazsa, jeopolitik açıdan ekonominin kumdan kalesi olarak kalmaya mahkûmuz.”

Népszava (HU) /

Sembolik jestler yetmez

Eski diplomat György Tatár, Népszava’da Ukrayna’daki barış görüşmeleri bağlamında Avrupa’nın tatlı sözlerden fazlasını sarf etmesi gerektiğini savunuyor:

“Avrupa’nın bir sonraki görüşmelere davet edilmesi hiç de kesin değil. ... Avrupalı liderler, şimdiye değin ileride düzenlenecek müzakerelere dahil olmak istediklerini yeterince vurgulamadılar. ... Ayrıca, ateşkesi fiilen nasıl güvenceye alacaklarını da hâlâ netleştiremediler. İyi niyet yetmiyor: Tarafların anlaşmaya uymasını sağlayacak caydırıcılık potansiyeli de ortaya konmalı. Bunlar hazırlanmazsa, Avrupa’nın sürece katılımı sembolik bir jest olarak kalır.”

Blog Damijan (SI) /

Özerklik pahalı ama başka yolu yok

Damijan bloguna göre ABD, Donald Trump döneminde hamilikten sömürücülüğe sert bir geçiş yaptı:

“Avrupalı devletler askeri, teknolojik ve mali bakımdan tamamen ABD’ye bağımlı olduklarından, kaybeden konumuna düştüler. … Çin bugün hâlâ görece ‘iyi niyetli bir hami’ gibi görünse de ülkeler ekonomik ve teknolojik bakımdan ona tam bağımlı hâle gelince bu değişecek. Dolayısıyla tek mantıklı strateji, askeri, teknolojik ve mali konular ile gıda ve enerji gibi kilit alanlarda mümkün olan en yüksek düzeyde stratejik özerkliği sağlamak. Daha pahalıya mal olabilir, ancak uzun vadede güvenliği güvenceye almanın tek yolu bu.”

Expresso (PT) /

Ukrayna ve AB hayatta kalmak için birbirlerine muhtaç

Siyasi analist Miguel Baumgartner, Expresso'da hızlı AB üyeliğiyle yalnızca tehdit altındaki Ukrayna'nın değil, AB'nin de güçleneceğini yazıyor:

“Moskova ve Washington’ın etkisi, her biri kendi tarzıyla Avrupa iç politikasını şekillendiriyor. Bunun sonucu ise yalnızca savaş alanında değil, sandıklarda ve parlamentolarda da bu savaşın dolaylı kurbanına dönüşme riskiyle karşı karşıya kalan bir AB oluyor. Ukrayna’nın entegrasyonu bu nedenle hayati önem taşıyor. Bu yalnızca bir dayanışma jesti değil, kendini koruma adımıdır. Kiev olmadan AB’nin içeriden çökebileceğini ve kendi çelişkilerinin kurbanı olabileceğini görmek gerek.”