Almanya: AfD'nin seçim başarısı ne anlama geliyor?
Kuzey Ren-Vestfalya’daki yerel seçimlerde CDU yüzde 33,3 oyla birinciliğini korudu. SPD yüzde 22,1 ve Yeşiller yüzde 13,5 ile ülkenin en kalabalık eyaletinde gerilerken, AfD 14,5'lik yüzdesiyle oylarını neredeyse üçe katladı. Yorumcular, şubatta yapılan federal seçimlerin ardından gerçekleşen bu ilk nabız yoklamasını değerlendiriyor.
Sağ ve sol tarafından kıskaca alınmış halde
The Spectator, yerel seçimlerin önemi küçümsenmemeli zira bunlar iktidar partileri için federal düzeyde yol gösterici nitelikte, diyor:
“Her iki parti de önümüzdeki yıllarda ayakta kalmak istiyorsa, genç seçmenler nezdindeki cazibelerini ciddi biçimde artırmak zorunda. Ancak bu kolay olmayacak, çünkü dikkat çekici bir şekilde genç seçmenlerin önemli bir kısmı (yüzde 11) yalnızca AfD’ye yönelmedi: Die Linke de 16-25 yaş grubundan yüzde 18 destek aldı. Dolayısıyla, Berlin’deki merkez partiler her iki taraftan da siyasi baskı altında. Kuzey Ren-Vestfalya’da yapılan seçimler -Almanya siyasetinin bir mikrokozmosu olarak- ülkenin ne kadar parçalanmış olduğunu gözler önüne serdi.”
Aşırı sağa çekilen set ebediyen ayakta kalamaz
NRC, yerleşik partilerin artık bir şeyler yapması gerektiği uyarısında bulunuyor:
“Eyalette geleneksel pek çok iş kolu kaybedilmişken, Sosyal Demokratlar seçmenlerine nasıl bir gelecek perspektifi sunabilecek? Hıristiyan Demokratlar (CDU) sağ seçmeni AfD’nin dilini ve fikirlerini kopyalamadan nasıl ikna edecek? CDU böyle bir dil benimserse, seçmen sonraki seçimde ‘orijinal’ olanı tercih edebilir. Gerçek şu ki, Kuzey Ren-Vestfalya’lı yurttaşlar ekonominin iyileşmesi ve göçün daha iyi yönetilmesi gerekliliğini açıkça ortaya koydu. CDU ve SPD bu meselelerde somut adımlar atmak zorunda, çünkü güvenlik duvarının kendiliğinden ayakta durması mümkün değil.”
Şansölye kötü sınav verdi
La Repubblica, AfD’nin kendini giderek kabul ettirdiğini gözlemliyor:
“Ülkenin en kalabalık eyaletinde, Made in Germany motorunda yapılan yerel seçimlerin gerçek galibi AfD oldu. Şansölye, aşırı sağın oylarını ‘yarıya indirme’ sözü vermişti ama Merz hükümetinin ilk seçim sınavı iyi geçmedi. AfD’nin eş başkanı Tino Chrupalla ise mutluydu: ‘Biz bir halk partisiyiz.’ Yani toplumun bütün kesimlerinde kök salmış bir parti. … Federal seçimlerde de aşırı sağın Alman işçileri arasında en güçlü parti haline geldiği görülmüş, AfD ‘işçi partisi’ unvanını Sosyal Demokratların elinden almıştı. Artık SPD’den AfD’ye doğru yaşanan bu değişim, Almanya’nın en sanayileşmiş bölgesinde de teyit edilmiş oldu.”
Artık kararlılık sergilemek şart
Süddeutsche Zeitung’un analizi şöyle:
“AfD, eyalet genelinde yüzde 14,5 alarak 2020’ye nazaran oylarını neredeyse üçe katladı. Ancak parti, altı ay önceki federal seçimlerde Kuzey Ren-Vestfalya'da aldığı sonucun altında kaldı. Zaten o da AfD’nin Batı Almanya ortalamasının gerisindeydi. Dolayısıyla, Kuzey Ren-Vestfalya hâlâ sağ popülistlerin kalesi sayılamaz, Batı Almanya ölçütleri açısından bile öyle değil. Yine de bu başarı, pek çok belediye meclisinde çoğunluk elde etmeyi zorlaştırmaya yetecektir. Kimi belediyelerde güvenlik duvarı sınava tabi kalacak ve AfD, mecliste münferit konularda CDU’ya birlikte çoğunluk sağlamayı teklif edecektir. Bu gibi durumlarda kararlı bir duruş sergilemek gerekecek.”
Tartışmaya girmeye cesaret etmek gerek
Neue Zürcher Zeitung, seçim sonucundan dersler çıkarılmasını istiyor:
“Asıl mevzu bir argümanın kim tarafından dile getirildiği değil, doğru mu yanlış mı olduğudur. … Tartışmaya girebilme cesareti, yerini tembellik ve korkaklıktan müteşekkil bir tavra bıraktı. Doğrudan AfD’nin temsilcilerini karşılarına alanlar -örneğin Thüringen Başbakanı Mario Voigt ya da yakın zamanda görüldüğü üzere Tübingen Belediye Başkanı Boris Palmer- kendi siyasi çevrelerinden pek takdir ya da dayanışma görmüyorlar. Aksine, ‘sağcılara’ alan açtıkları için eleştiriliyorlar. Oysa yaptıkları, rahatlarına düşkün olanların huzurunu bozmaktan başka bir şey değil.”