Letonya İstanbul Sözleşmesi'nden çekildi

Riga Parlamentosu, imzacı ülkeleri kadınları ve kız çocuklarını daha iyi korumakla yükümlü kılan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı aldı. Sözleşmeyi eleştirenler, Letonya'nın geleneksel aile değerlerinin toplumsal cinsiyet ideolojilerince tehdit edildiğini savunuyor. Böylece Letonya, sözleşmeden çekilen ilk AB ülkesi oldu. Sözleşme ülkede daha 2024’te yürürlüğe girmişti. Çarşamba günü, karara karşı parlamentonun önünde 5.000’den fazla kişinin katıldığı bir protesto gösterisi düzenledi.

Tüm alıntıları göster/kapat
LA.LV (LV) /

Tartışmanın sebebi tek bir kavram

Gazeteci Kārlis Streips, LA.LV’de İstanbul Sözleşmesi meselesinde tartışma çıkaran hususu şöyle açıklıyor:

“Gerek parlamentoda gerekse toplumda sözleşmenin tehlikeli olduğu iddia ediliyor. Anladığım kadarıyla, bu esasen İstanbul Sözleşmesi’nde toplumsal cinsiyet kavramının yer almasından kaynaklanıyor. Bazı aklıevveller, buradan sözleşmenin tüm çocukları cinsiyetlerini değiştirmek isteyeceklerine inandıracağı sonucunu çıkarıyor. Saçmalık. … Kişi kendi cinsiyetini değiştirmek isterse, bu onun hakkıdır; ama kimsenin birileri için bunu yasaklama hakkı yoktur. … Siyasetçilerin bu konunun üzerine gitmesine şaşmamalı. Bir yıldan kısa bir süre içinde genel seçimler yapılacak ve belli ki bu meseleyle oy toplanmaya çalışılıyor.”

Neatkarīgā (LV) /

Avludan kovulan Truva atı

Gazeteci Bens Latkovskis, Neatkarīgā’da kararı anlayışla karşılıyor:

“Bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Dünya değişiyor ve İstanbul Sözleşmesi kavramının ardına gizlenen ideolojik ‘Truva atı’, birçok insanın Avrupa’nın ‘ışığından’ uzaklaşmasının başlıca nedenlerinden biri haline geldi. ... İstanbul Sözleşmesi mevcut siyasi dengeleri ciddi biçimde sarsmıştı. Ancak bu dalgalanmanın siyasi düzende kalıcı değişimlere yol açıp açmayacağını şimdilik kestirmek zor.”

TVNet (LV) /

Mesele değerler değil nüfuz

TVNet Genel Yayın Yönetmeni Toms Ostrovskis, kararı siyasi çekişmelerle açıklıyor:

“Parlamento gruplarının İstanbul Sözleşmesi etrafında sahnelediği bu siyasi gösteri, değerlerle değil güçle ilgili. ... ‘Aile değerleri’ ideolojisi burada, siyasi eylemi ‘değerlerin savunulması’ gibi göstermek için kullanılan bir sis perdesi işlevi görüyor. Bu güç mücadelesi ise şimdiden ağır bir bedel ödetiyor: toplumun yapay biçimde kutuplaşması, devlet yönetimine duyulan güvenin zayıflaması, korkunun tartışmanın yerini almasının normalleşmesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin aşındırılması ve müttefikler gözünde itibar kaybı. Sonuç ise ‘değerlerin zaferi’ değil, devlet yönetiminin kalitesinin düşmesi.”